12.11.2023
13. Uluslararası Suç ve Ceza Film Festivali’nde Kaçırılmaması Gereken 5 Film
Hak, hukuk ve adalete her zamankinden daha çok ihtiyaç duyduğumuz ülkemizde türünün öne çıkan örneklerinden biri olarak gerçekleştirilen Uluslararası Suç ve Ceza Film Festivali, bu yıl 17-23 Kasım tarihleri arasında 13. kez sinemaseverlerle buluşacak. Sinemanın toplum için bir ayna olduğu düşüncesi ve adaletin bu aynadan yansımasının önemine olan inancı; her yıl katılan yenilikler, yeni filmler, yeni bölümler ve en önemlisi adalet ve sinema gönüllülerini bir araya getirmesiyle gönlümüzde taht kuran festivalin bu yılki film gösterimleri Atlas Sineması, Kadıköy Sineması ve İBB Beyoğlu Sineması’nda yapılacak.
İstanbul, Türkiye ve dünya prömiyerlerini yapacak 24 filmin bulunduğu festivalin bu yılında 33 ülkeden 44 yapım izleme fırsatı bulacağız. Kültür sanata erişimin ekonomik anlamda her geçen gün daha da zorlaştığı göz önüne alındığında festivalin bu yılki bilet fiyatları sinemaseverlerle ve özellikle öğrenciler için daha erişilebilir bir fırsat sunuyor. Bu kapsamda festivalde tam biletler; gündüz (12.30 – 14.30) seanslarında 40 TL, akşam (16.30 – 19.00 – 21.30) seanslarında 60 TL’ye Biletinial web sitesinde alınabilecek. Festival boyunca öğrenciler ise tüm seansları 20 TL’den izleyebilecek.
Festivale kısa bir süre kala ben de kaçırılmaması gereken filmlerden oluşturduğum 5 filmlik bir listeyle mutlaka izlemeniz gerekenleri paylaşacağım. Şimdiden keyifli festivaller.
Avant que les flammes ne s’éteignent (Alev Sönmeden Önce)
Açılış Filmi
Mehdi Fikri’nin prömiyerini Toronto’da yapan filmi Avant que les flammes ne s’éteignent, bir polis müdahalesi sırasında kardeşinin ölmesinin ardından dava açılmasını sağlamak üzere yasal mücadeleye girişen Malika’nın yaşadıklarını ve gerçeği arama çabası sırasında tehlikeye giren aile içindeki dengeleri anlatıyor.
Duvar
Festivalin bu yılki özel bölümlerinden biri olan Yıldönümlerinde Yeniden’de yer iki filmden biri, 1983 yılında Cannes’da Altın Palmiye için yarışan ve aynı zamanda Yılmaz Güney’in yazıp yönetmenliğini yaptığı son film ünvanına sahip da Duvar. 40. yılına özel beyaz perdede yeniden seyirciyle buluşacak film, 1979’da Ankara Cezaevi’nde 4. koğuşta (sübyan koğuşu) yaşanan olayları merkezine alıyor. 4. koğuşta kalan çocuklar cezaevinin çeşitli işlerinde de görev alırken aynı zamanda gardiyanların dayaklarına, tacizlerine, işkencelerine de maruz kalmaktadır. Askeri darbe sonrasının baskıcı rejimine karşın son derece sert ve eleştirel bir film olan Duvar’da, Tuncel Kurtiz ve Ayşe Emel Mesci dışındaki tüm oyuncular ilk kez kamera karşısına geçmişti aynı zamanda.
Je verrai toujours vos visages (Yüz Yüze)
Yönetmenliğini Jeanne Herry’nin yaptığı filmde, profesyonellerin ve gönüllülerin desteğiyle gerçekleştirilen onarıcı adalet programı, suçlularla mağdurlar arasında diyalog kurmak için güvenli bir alan sunuyor. Katılımcılar arasında cinsel saldırı mağduru Chloé; hırsızlık ve kapkaç mağdurları Grégoire, Nawelle ve Sabine; şiddet içeren soygunlardan hüküm giymiş suçlular Nassim, Issa ve Thomas yer alıyor. Duygusal açıdan zorlu bu yolculukta, kimisinden üzüntüsüne teselli bulması, kimisinden affedilmek üzere kızgınlığını yenmesi bekleniyor. Hatta belki de sonunda içlerinden bazıları iyileşme imkanı bile bulabilir.
Libertate (Özgürlük)
Saraybosna Film Festivali’nde En İyi Film seçilen Tudor Giurgiu imzalı Libertate, komünist rejimi deviren Aralık 1989 devriminin kaotik günlerinde geçiyor. Bugünlerde Transilvanya’nın Sibiu kenti, polis birimine yönelik şiddetli bir saldırıya sahne olur ve bu saldırı, hızla asker, polis, sivil protestocular ve gizli servis arasında kanlı bir çatışmaya dönüşür.
Richelieu (Mevsimlik İşçiler)
Festival yolculuğuna Tribeca ile başlayan Pier-Philippe Chevigny imzalı Richelieu, bizleri geçici çalışan göçmen işçilerin sorunlarına ortak ediyor. Fabrikada kötü koşullarda çalışan mevsimlik işçilerle onlara tercüman olarak seçilen Ariane’nin koşullarla mücadelesine tanıklık eden hikaye, hak ihlalleri ile ortaya çıkan sorunların bir krize nasıl dönüştüğünü ortaya koyuyor.