15.03.2018
20. Selanik Belgesel Festivali İzlenimleri
Selanik’e bahar belgesellerle geliyor. Bu yıl belgesel festival 2-11 Mart tarihleri arasında gerçekleşti. Festival 1928 doğumlu ünlü yönetmen Agnes Varda’nın Faces Places filminin Aristoteles Meydanı’ndaki Olympion sinemasında gösterimi ile başladı. Ayrıca yönetmenin on belgeseli de festival boyunca izleyicilerin yoğun ilgisi ile izlendi.
Festival 20. Yaşını Kutladı
Festivalin yirminci yılı için özel bir bölüm hazırlanmıştı. Bu bölümde belgesel festivalin ilk yılında gösterilen filmlerden bir seçki yer aldı. Faslı kadın yönetmen Fatima Jebli Quazzani’nin In My Father’s Home belgeselinde olduğu gibi yirmi yıl öncesinden bugüne taşınan filmler çağımızda yirmi yılda nelerin değiştiğine ya da değişmediğine tanıklık yapmamızı sağladı. Fatima Jebli Quazzani belgeselinde Fas’ta kadın olmak üzerine odaklanmış. Yönetmenin hayatı , erkek egemen toplumda kadının özgürlüğünü kazanması ve bireyselleşmesinin ancak evden uzaklaşarak hatta ülkeyi terk edip Avrupa’ya yerleşerek kazanmasının güzel bir örneği . Belgeselinde tekrar baba evine Fas’a dönerek annesinin yaşadıkları, büyük annesi ve büyük babasının nasıl evlendiği ve Amsterdam’da yaşayan Faslı genç bir çiftin geleneksel düğün töreni için tekrar Fas’a dönmelerini bizlerle paylaşmış. Faslı kadının dünyasında bekâretin önemi de filmin önemle gösterdiği konulardan biri. In My Father’s Home etkileyici ve iyi yapılmış bir belgesel ama daha da önemlisi yirmi yıl sonra hala dünyanın bazı bölgelerinde kadınların benzer durumlarda yaşıyor olmasının da bir belgesi.
Çağımızın Politik Sorunlarına Tanıklık Eden Belgeseller
Sinema kurgu da olsa deneysel ya da belgesel de olsa ya da hepsini birden içinde barındırsa da izleyicileri görsel yanı ile düşünmeye iten önemli bir sanat dalı. Fotoğrafla , sesle bizi bir yandan görsellikle etkilerken diğer yandan düşündüren ve oldukça yaratıcı belgeseller de festivalde yer aldı. Bunlardan biri Gürcan Keltek’in Hollanda-Türkiye ortak yapımı siyah beyaz Meteorlar belgeseli . Belgeselin deneysel ve kurmacaya da selam yollayan yaratıcı yapısı jürinin de gözünden kaçmadı. Belgesel bazı televizyon kanallarında duyduğumuz çatışma haberleri benzeri kısık sesle konuşmalarla başlıyor. Bu konuşmaların konusu dağ keçilerinin vurulması üzerine. Daha sonra Cizre’de evlerinden olan halkın tepkileri perdeye geliyor. Çocuklar yaşadıklarının anlamsızlığı üzerine konuşuyorlar. Bir anne, polis anneleri de, Kürt anneleri de , Türk anneleri de ağlamasın derken salondaki Yunanlı izleyiciler alkışla filmin mesajına destek verdiler. Meteorlar belgeseli uluslararası yarışmada jüriden özel ödül aldı. Uluslararası yarışmada en iyi belgesel ödülü ise doksan dakikalık yönetmenliğini Simon Lereng’in yaptığı belgesel The Distant Barking of Dogs‘un oldu. Belgesel Rusya-Ukrayna sınırında ninesi ile yaşayan on yaşındaki Oleg’in savaştan etkilenen yaşamını anlatıyor. Yaşamları donduran savaş doğada buz tutan dallar gibi. Savaş nedeniyle terkedilen köylerdeki evlerde yaşayanların kökleri kalır. Bu ortamlarda çocuklar çeşitli siren sesleriyle büyürler, onların oyuncakları silahlar olur.
İnsan Hakları
Festivalde çağımızın sorunlarına tanıklık eden belgesellerin bir bölümü de İnsan Hakları bölümünde gösterildi. 2017 yılında IDFA’da jürinin özel ödülle değerlendirdiği Hollanda yapımı yönetmenliğini Leonard Retel Helmrich’in yaptığı The Long Season isimli belgesel Bekaa vadisine gelen Suriyeli mevsimlik işçilerin savaş nedeniyle ülkelerine geri dönemeyerek burada geçirdikleri zamanda yaşadıklarını anlatıyor. Yönetmen çekimlerini Suriyeli işçilerle birlikte yaşayarak yapıyor. Film müzikle başlıyor ve çadırlardan gökyüzüne uçan rengârenk balonlarla bitiyor. Belgesel boyunca iki kadının kumalık durumunda yaşadıkları sürtüşmeler, çocukların onlar için oluşturulan okuldaki eğitimleri, öğretmenlerin yaşamlarına dair pek çok tanıklığımız oluyor. Bu kamplarda yaşayan erkekler de tıpkı Faslı kadın yönetmen Fatima Jebli Quazzani’nin In My Father’s Home belgeselinde olduğu gibi kadınlardan daha üstün durumdalar. Ama eğitim çadırından uçan rengârenk balonların anlamı geleceğe dair umutlar olsa gerek.
Benzer bir yaklaşım Mohammed Siam’ın Amal isimli belgeselinde de ele alınıyor. Bu belgesel on dört yaşındayken Tahrir Meydanı’ndaki olayları yaşayan isminin anlamı umut olan Amal’ın yaşamının bundan sonraki beş yılına değiniyor. Bu belgesel de The Long Season’daki gibi bir şarkı ile başlıyor. Şarkı aşktan yapıldım ve aşk için öleceğim diyor ve ekliyor ismimin ne olduğu ne fark eder sonunda yerini bulan aşığım. Amal çocukluktan genç kızlığa geçerken, ilk erkek arkadaşını olaylar sırasında kaybediyor. Babası da aynı dönemde ölüyor. Belgesel zaman zaman Amal’ın çocukluk videolarına dönerek masumiyet ve eğlenceye odaklanıyor. Zaman Amal’ı olgunlaştırıyor ve film onun hamile görüntüsü ile bitiyor. Zaman geçiyor ve yaşamda umut hiç eksik değil.
Festivalde Sanal Gerçeklik
Selanik festivalleri sanal gerçekliğe önemli bir yer ayırıyorlar. Tıpkı film festivalinde olduğu gibi belgesel festivalde de sanal gerçeklik filmleri gösterildi. Ayrıca bu bölümün Greek Film Center – Yunan Film Merkezi tarafından desteklenen bir yarışması var. En iyi film üç bin Euro tutarındaki ödülü alıyor. Bu yıl bu ödül Shehani Fernando’nun Limbo isimli filmi ile Anke Teunissen-Jessie van Vreden’in birlikte yaptığı The Last Chair isimli belgesellere verildi. Limbo’da izleyici bizzat filmin ana karakteri olma duygusunu iltica talebinin sonuçlanmasını bekleyen bir kişi gibi yaşıyor. İngiltere’de yaklaşık 31.500 kişi iltica taleplerinin yanıtlanmasını bekliyor. Bu film bu durumdaki insanların ruh halini anlayabilmek üzerine yapılmış. Bir karar, öyle bir karar ki yaşamınızın bundan sonrasını belirleyecek. Kocaman sanal gerçeklik gözlüklerini taktığınız zaman filmin içine giriyorsunuz. Sanki iltica için bekleyen sizsiniz. Görüşme odasındaki karşınızdaki kişi gözünüzün içine bakarak sorularını size soruyor. The Last Chair’da ise izleyici, yaşamının son yıllarındaki bir adamın yaptığı yemekleri onunla paylaşacak kadar evinin içinde onunla beraber yaşıyor duygusunu tadıyor. Sanal gerçeklik şimdiden teknolojik bir yeniliğin çok ötesinde. Bu yıl İstanbul Film Festivali’nde de sanal gerçeklikle yapılmış filmleri izleme şansımız olacak.
Kitaplar Buluşturdu
Festivalin film gösterimlerinin yanı sıra halkı buluşturan etkinlikleri de var. Geçen yıl mültecilerin pişirdiği yemeklerle buluşan izleyiciler bu yıl da kitaplarla buluştular. Bu bir kitap değiş tokuşu etkinliği idi.