30.05.2017
21. Gezici Festival Günlükleri – 1
Gezici Festival Yolculuğuna Başladı!
Her yıl sonbahardan kışa merdiven dayadığımız şu zamanlarda, hele ki sinemaya her geçen gün bir gün önceyi mumla arayarak gittiğimiz dönemde, festivaller sınırlı zaman diliminde sinemaseverleri süreli bir arınmaya davet ediyor. Bunlar içinde gerek teması, gerek kompakt yapısıyla her daim dikkat çeken Gezici Festival bu sene yirmi birinci kez yollara düşüyor. Sinemanın sadece belli noktalarda, belli insanlara hitap eden bir strüktür olmadığı algısıyla yola başlayan ve türdeşlerini de bu bağlamda tematik olarak ‘dışarıya’ açan, kısacası buna ön ayak olan bir festival. Bölümlerinden birine de adını veren “Güvencesiz Hayatlar” temasıyla yola çıkan festivalin dün akşam itibariyle başlayan Ankara yolculuğu bir hafta sürecek. Sonrasında rotayı önce Bursa’ya, hemen ardından ise Kastamonu’ya taşıyacak festivalin ilk gününden arda kalanlar ise şöyle:
Sarmaşık
Yaşanan talihsiz süreçten nasibini alan yapımlardan biri olan Tolga Karaçelik’in ikinci uzun metrajlı filmi Sarmaşık, festivalin Türkiye 2015 bölümünde gösterilecek beş filminden biri. Aynı zamanda Türkiye gösterimini Sundance’ten aylar sonra ilk kez yapan filmin izleyicisi kadar yönetmeninin de heyecanı görülmeye değerdi! Gösterim sonrasında gerçekleşen söyleşide filminin ana çıkış noktasının işlevini kaybetmiş bir otorite ve bu otoritenin aradığı çıkış noktası olduğunu belirten Karaçelik’e göre öykülemde sadece alt karakterler ve üst karakterler var. Arada kalan karakterlerin olmayışı ise temel sıkışmışlığın bir ürünü.
Sarmaşık isimli geminin maddi ve mali prosedürler sonucu alıkonulması üzerine gelişen hikâyede, zamanla ‘insanın insanı’ av haline getirdiği bir süreç var. Gruplaşmanın varlığının nerede olduğunu sorguladığımız bu süreçte, zamanla bireyciliğe doğru hızla demir atan gemi insanının sadece psikolojik durumuna değil; işlerin nasıl işlediğine ve jargona dair ciddi bir hâkimiyet gösteren yönetmenin dört yıla yaydığı öyküsünde sadece fazla mesai harcamadığı aşikâr. Kurmaca karakterler üzerinden inşa edilen toplum topografisinin yansıması ise en gerçek haliyle yanı başımızda.
The Emperor’s New Clothes
24 Hour Party People (2002) ve The Killer Inside Me (2010) filmlerinden tanıdığımız İngiliz yönetmen Michael Winterbottom’un festivalin temasını da oluşturan “Güvencesiz Hayatlar” adlı başlık altında izleyicisiyle buluşan; ekonomi ve eşitlik gibi iki minvali sırt sırta yaslayan The Emperor’s New Clothes, çokça rakamsal değerler ile oynayarak bu defa kralın çıplak bedenine karşılaştırmalı bir kıyafet dikiyor. Onu giydirmenin pek olası olmadığı gerçeğinde aranan en büyük ve geniş araştırma evreni ise maddi olanakları iyi olan birey ile olmayanın yarattığı ters orantı. Ne var ki filmin kırılma noktası yaşadığı ‘kral çıplak’ bile her şeyin rakamlara biçildiği hikâyede, sanki suçlu olanakları iyi olanmış gibi bir kusurlu zeminde yürümüyor; adeta kayıyor. Essex’te başlayan öykünün New York’a taşındığı mücadelede geniş kitlelerin daha dar kitleler için sağladığı ve durmaksızın devam eden üretim bilincinin izleyiciye yeni olarak ne vaat ettiği ise bilinmeyenli bir denklem gibi. Mizah unsurlarından çokça beslenen filmin, masaya yatırdığı kodlar küsuratlı ve içinden çıkılmayan değerlerin tıpkı fondöteni gibi.