30.05.2017
21. Gezici Festival Günlükleri – 4
Paulina
“Hemfikir olmadığımız kararlara nasıl saygı gösterebiliriz? Paulina’nın bizi başbaşa bıraktığı zorlu sorulardan bir tanesi bu. ‘Ben de öyle yapardım’ dediğimiz kararlara saygı göstermek kolaydır, yanlış olduğunu düşündüklerimizi anlamaya çalışmaksa neredeyse imkânsız. Peki Paulina neden bu kararı veriyor? Neyin peşinde? Neyi kanıtlamak istiyor? Filmin her aşamasında kendimize sık sık bu soruları sorduk ve hâlâ merak etmeye devam ediyoruz. İzleyicinin de aynı merakı taşıyacağını umut ediyorum. Paulina’nın kararını yorumlamak ve bir yanıt aramak, kurumların bizi koruyamadığı parçalanmış, sorularımıza cevap veremeyen bir dünyada, şiddetin bariz bir nedenle ya da nedensiz patlak vermesini anlamaya çalışmak kadar zor” diyor yönetmen Santioga Mitre filmine dair. İdeallerimiz yolun neresinde terk eder bizi? Belki de Paulina’nın öyküsüne dair en büyük soru bu olurdu. Genç avukatın peşi sıra gelen güçlü profilleri bir kenara bırakarak çıktığı yolculukta, ideal olarak belirlediği hedeflerce yüzüstü bırakılmasına rağmen yola devam etmesi ve hele ki filmin uzamı gereği içine rahatlıkla düşebileceği ağır dramatizasyondan hiç mi hiç nasbini almaması filmin değerini farklı bir noktaya taşıyor. Arjantin’in o pek bilindik karmaşık dünyasının siyasi ve politik imajını kavrama algısını, kırsala taşıyan ve sanki bu noktada kavranabilirlik mevzusunun rehavet ortamında daha bir başka olacağı metaforu ise yönetmenin akış diyalektiğindeki hâkimiyetinin bir yansıması gibi. Paulina’ya hayat veren Dolores Fonzi’nin o duru oyunculuğu ve sadece tek kestirebildiğimiz uzaklara umutla bakan tarafı genç oyuncunun bu ağır yıkım kıyafetini üzerine nasıl geçirdiği sorusunu gündeme getiriyor. Lakin 21. Gezici Festival’in Dünya Sineması bölümünde karşımıza çıkan Paulina, sadece bağlı bulunduğu bölümün değil genel anlamda festivalin hazmetmesi zor, seçimi kolay filmlerinden biri.
Kuzey sinemasına âşık insanların ara sıra sıcaklığını özlediği ve ona dokunmaktan kendini alamadığı Akdeniz sinemasının mihenk taşı İtalyan Sineması’nın yeniden dönüşünü müjdeleyen Paolo Sorrentino sinemasının son filmi “Youth”, yönetmenin “La Grande Bellezza (2013)” ile oturduğumuz dizinin dibinden uzunca bir süre daha kalkmayı düşünmediğimiz bir sinematografi harikası. Bir önceki film ile hafızamıza kazınan canlanan ve size merhaba diyeceğini düşündüğünüz tabloların bu fantezi dünyasında bir kez daha hayata geçtiğini varsayın. Mizahın dozunun fazlasıyla arttığı filmde yönetmen Sorrentino’nun başta Michael Caine olmak üzere oyuncu seçimindeki titizliği ise baz alınması gereken başka bir göz dolduran unsur.
Gençliğe özlem duyarak değil, gençlikten geriye kalanlarla nasıl yaşanır ve koşulurun habercisi olan Youth, çevresinde bu konuda bilirkişi otoritesi gibi dolaşanları ise film dışı ediyor. Yanı başımızdan geçenler, biz geçmişin konuklarına bugünün yaşayanları ile bir birliktelik sunuyor. Ortamda naftalin kokmadığı gibi rengârenk bir üslupta yok. Zaten buna hiç mi hiç açık kapı bırakmayan filmin başat gayesi sıcak sulara birlikte dalalım ve yükselen buharın rehavetinde aynı buharın farklı bedenleri buruşturmasını izleyelim. Film ile ilgili çokça okumaya müsait olan dilinde şimdilik tek not almamız gereken şey ise sadece 21. Gezici Festival’in değil geride bıraktığımız yılın da en iyilerinden biri olması.