16.04.2023

42. İstanbul Film Festivali’nde Dikkat Çekenler – 2

Yarısını geride bıraktığımız 42. İstanbul Film Festivali’nde izlediğim ve dikkatimi çeken filmlere dair yorumlarımı paylaşmaya devam ediyorum. Serimin ikinci yazısında ele alacağım filmler şu şekilde:

Le grand chariot (Pulluk)

Fransız usta sinemacı Philippe Garrel’in gerçek hayattaki çocukları Louis, Esther ve Lena’ya rol verdiği filmi Le grand chariot, etkilendiğim yapımlardan biri oldu. Garrel’in değişimin akıntısında kendi yolunu bulmaya çalışan Fransız kukla tiyatrocusu bir aileye odaklandığı film, samimi olduğu kadar sıcak anlatımını geride kalan eski gelenekler için bir ağıta dönüştürüyor. Louis Garrel her zamanki gibi rolünün hakkını fazlasıyla veriyor.

Joyland

Dikkat çekenler listeme girmeyi başaran işlerinden biri de Cannes Film Festivali’nde prömiyerini yapan ilk Pakistan filmi özelliğine sahip Joyland oldu. Pakistan’ın tutucu toplum yapısının ahlak adı altında ve bir hiç uğruna mahvettiği yaşamlara ayna tutan film, eleştirel söylemini abartıya kaçmadan hikayesine usul usul dağıtıyor. Süresi daha makul olabilirmiş.

Nação Valente (Makineli Tüfekler)

Festivalin bu yılında şu için en büyük kazanımım, Carlos Conceição imzalı Nação Valente filmini izlemek oldu hiç kuşkusuz. Gerçek ve hayalin yarattığı zamansız evren içine hapsettiği savaş kavramını, zekice örülmüş felsefi derinliği ve sorgulamalarla aktaran film, çarpıcı olduğu kadar şaşırtıcı, modern ve estetik. Yönetmenin filmine dair şu sözleri ise çok şey anlatıyor: “Nação Valente; tarih, siyasal nefret ve korku üzerine kafa yoruyor, zulmün metafiziğinin portresini çiziyor. Faşizmin döngüsel doğasına ve bugüne kadar evrime karşı bir tehdit olmaya nasıl devam ettiğine odaklanıyor.”

Empieza el baile (Dans Başlasın)

Anılar aracılığıyla Arjantin’i dolaşan Empieza el baile, hafif temposu ve eğlencesiyle gönlümü çelenler yapımlar arasında yerini almayı başardı. Geçmişin tozlu rafları arasında kalan sırlarla dolu bir yolculuk eşliğinde mutluluğu, üzüntüyü, endişeyi ve sevgiyi yaşatan film, tatlı bir yol hikayesi. İddiası olmasa da duru anlatımı ve gülümseten anlarıyla kalbe dokunmayı başarıyor.

Restos do Vento (Rüzgârdan Kalan)

“Geçmişlerindeki suçları gizleyen, onları sorgulamayan ve kendini affettirmeyenler, gelecekte ortaya çıkacak şiddeti önleyemeyecek, sonsuza kadar lanetli yaşayacaktır” diyen yönetmen Tiago Guedes’in filmi Restos do Vento, üzerine düşündüren etkisi bitiminde de devam eden işlerden biri. Portekiz’in bir taşra köyünden insanın masumiyetini yitirişi ve geçmişin izlerinin yarattığı travmalarla evrensel bir anlatıma imza atan film, şiddet ve korkunun dramını realist bir perspektiften aktarıyor. Aksamayan senaryosu ve oyunculuklar artısı.