17.11.2020

61. Selanik Uluslararası Film Festivali Yarışma Filmleri

Kaderde Evden Festival Takip Etmek Varmış

61. Selanik Uluslararası Film Festivali 5-15 Kasım’da çevrim içi gerçekleşti. Filmler sadece Yunanistan’da izlenebildi. Biz haber yapanlara gönderilen linkten hem festivalin resmi programından hem de Agora Film Market arşivinden filmleri izlemek mümkün oldu. Festivallerde zaten bir filmi izlerken ya da bir söyleşiyi takip ederken aklının başka bir etkinlikte kalması kaçınılmaz ama filmler eve gelince iş daha da karışıyor. Oturduğun yerden film izlemek fena fikir değil ama …. Bu amadan sonrası işin sosyal yanını kaçırmak.

Sinema salonunda sadece filmi değil izleyicilerin tepkilerini de izlemenin tadı çok başkaymış meğer. Önceki yıllarda Yunanlı izleyicilerle sinema salonlarında filmleri izlerken özellikle Türkiye’den katılan filmlere izleyicinin tepkisini gözlemleye bayılırdım. Selanik’te festival her zaman çok keyifli oldu. Yönetmenler, oyuncular yanınızdan geçip giderlerdi. Örneğin bir yıl Theodoros Angelopoulos’la yan yana yürüdüğümü hatırlıyorum. Bir başka yıl programı çok yoğun olan yönetmenle söyleşi talebimin reddedildiğini öğrendikten beş dakika sonra kendisine bir kafede rastlayıp ayaküstü de olsa konuşabilmiştim. Salonlar birbirine yakındır, basın toplantıları herkesin katılabileceği bir alanda yapılır. Bir filmden çıkarsınız gün batımı limanı turuncu-kırmızıya boyamıştır.

Festivalin fotoğraf sergileri gibi yan etkinlikleri de çok önemlidir. Örneğin bir yıl Abbas Kiarostami’nin fotoğraf sergisi açılmıştı. Bir diğer yıl Theodoros Angelopoulos’un setlerinde çekilmiş fotoğraflardan bir sergi vardı. Bu yıl ise hayaller Selanik limanındaki sinema salonları gerçekler bilgisayar ekranı oldu. Festivallerin en heyecanlı yanı filmin kurmaca dünyasını gerçek hayatla birleştiren insan ilişkileri. Yönetmenlerle filmleri üzerine sohbetler, diğer izleyicilerle yorumları paylaşmak ayrıca filmleri büyük perdede izleyememek her birine haksızlık ama ne çare ki korona sinema sevgimizi eve kilitledi. İsterdim ki filmlerin tümünü izleyip kısaca da olsa yazmak mümkün olsaydı ama tabii ki sınırlı sayıda film izleyebildim, yazabildiklerim ise onun çok daha azı. Öyleyse ödül alan filmlere bakalım.

İlk Filmlerin Heyecanı

Selanik Festivali’nin film seçkileri hep çok ilgimi çeker. İlk filmini yapmış yönetmenler Balkanlar’dan adını uzun zamandır duymadığım ülkelere kadar birçok film bu festivalde bir araya gelirler. Bu yıl özellikle dikkatimi çeken Yunanlı genç yönetmenlerin filmlerinin çokluğu oldu. Hatta bunların arasından kısa filmleriyle tanınan Sonia Liza Kenterman’ın Yunanistan-Almanya-Belçika yapımı ilk uzun metraj filmi Tailor, Yunan filmleri arasından hem Fipresci ödülünü, hem 3.000 Euro’luk Hellenic Broadcasting Corporation ödülünü hem de Aristotle Üniversitesi öğrencilerinden oluşan gençlik jürisinden özel ödülü aldı. Film günümüz Yunanistan’ının bir portresini çizerken artık yok olan, değişime karşı koyamayan değerlere de hem romantik hem de esprili bir dille değiniyor. Artık kimsenin itibar etmediği erkek takım elbiseleri diken bir baba ve onun babası ile bugün arasında kalmış oğlu. Baba hastaneye yatınca oğlan kendi kendine kalıyor. Kravatları, kumaşları, ceketleri bir arabaya yükleyip pazarda satışa çıkartıyor. Filmin kurduğu eğlenceli atmosfer özellikle terzinin mahalle aralarında genç kızlara gelinlik diktiği sahneler çok etkileyici. Bu nostaljik, duygu yüklü ve esprili film jürilerin gözünden kaçmadı.

Should The Wind Drop

Bir diğer ilgimi çeken film festivalin Türkçe’ye Komşuyla Karşılaşmak / Buluşmak olarak çevirebileceğim “Meet The Neighbors” bölümünde Nora Martyrosian’ın Should The Wind Drop isimli filmi oldu. Bu da bir ilk film.Fransa-Ermenistan-Belçika ortak yapımı film bölümünde 3.000 .-Euro’luk özel jüri ödülü olan Gümüş İskender ‘i aldı. Filmin konusu Dağlık Karabağ’da halk tarafından açılması istenen eski bir havaalanıyla ilgili. Halk bu havaalanının yeniden çalışmasını istiyor çünkü eğer uçuşlar yeniden başlarsa dünyanın ilgisi buraya çekilecek. Fransa’dan havaalanının açılıp açılamayacağına dair inceleme yapmak üzere gelen mühendise şehirde küçük bir tur yaptıran şoförü 1992 yılında olanlardan bahsederken mühendis hiç duymamıştım diyor. Şoförün yanıtı siz o zamanlar Yugoslavya’yla ilgileniyordunuz oluyor. Nora Martyrosyan Ermenistan’dan Fransa’ya göçmüş bir kadın yönetmen. Filmini barış ve politik olarak tanınmaya dair bir umut olarak nitelendiriyor ve filmiyle sessizlere ses verdiğini düşünüyor.

Bir ilk filmden daha söz etmek istiyorum. Yunanistan’dan Angeliki Antoniou’nun Green Sea isimli filmi. Angeliki Antoniou daha önce kısa film ve belgeseller yapmış. Bu ilk filminde hafızasını geçici süreyle kaybeden bir kadının sadece yemek yapmayı hatırlaması üzerine bir tavernada aşçılık yapmasını anlatmış. Tavernada buluşan müdavimlerin kendi aralarındaki ve taverna sahibiyle olan ilişkilerini sıcacık bir atmosferle anlatmış. Filmin sonunda ne olduğu ise izleyicinin hayal gücüne kalmış. Yönetmen bunu özellikle yaptığını söylüyor.

İnsan-Aşk, İnsan- Doğa, İnsan-Politika ve Filmler

Festivalin yarışma bölümüne gelirsem, bu bölümde yer alan filmleri insan-aşk, insan- doğa, insan-politika ilişkileri başlıkları altında toplayabilirim. 15.000.-Euro’luk en iyi film ödülüne verilen Altın İskender “Theo Angelopoulos” ödülü Meksika-İspanya yapımı Fernanda Valadez’in Identifying Features filmine verildi. Meksika ve Amerika sınırında bir yerlerde kaybolan oğlunu arayan annenin yaptığı yolculukla ilgili bu filmde yönetmen Meksika’daki zorunlu göç, kayıplar ve şiddet üzerine eğiliyor. Yönetmen bu ilk filminde hikâyenin doğal akışına müdahale etmeden bir annenin kayıp olan oğlunu ararken beklenmedik bir bağın doğuşuna da tanıklık etmesini gerçekçi ve hümanist bir dille anlatmış.

Digger

8.000.- Euro’luk jüri özel ödülünü alan film Yunanistan-Fransız ortak yapımı Georgis Grigorakis’in Digger isimli filmi. Bu film hem bir baba oğul yüzleşmesi, buluşmasına dikkat çekiyor hem de babanın doğa katliamına karşı koymasına. Filmin doğa çekimleri oldukça etkileyici. Babanın ağzına kadar bataklığa batmışken bir iş makinasıyla oradan kurtarılması ve oğluyla yeniden kurduğu ilişki hem yerel hem evrensel değerlere gönderme yapıyor. Digger filmi aynı zamanda Greek Film Center tarafından verilen 5.000.-Euro değerindeki ilk film ödülünü de aldı. Filmin doğa –insan çelişkisine bakış açısı jüriyi etkileyen öğelerden birisi oldu. Festivale desteğini önceki yıllardaki gibi bu yıl da sürdüren FISCHER izleyici ödülü de uluslararası yarışmada Digger filminin oldu. Digger ayrıca Aristotle Üniversitesi öğrencilerinden oluşan gençlik jürisinin de Tailor filmiyle birlikte en sevdiği film oldu.

3.000.-Euro’luk En iyi yönetmen jüri özel ödülü Bronz İskender festivalin en büyük sponsoru Cosmote TV tarafından karşılanıyor. Bu ödülü Danimarka’dan Anders Olholm ve Frederik Louis Hviid’in Shorta isimli filmi aldı. Sinir bozucu konusuyla bir gerilim filmi olan Shorta adeta zamanımızın en canlı tanığı.

En iyi kadın oyuncu ödülü yönetmenliğini Aleem Khan’ın yaptığı After Love filmindeki performansıyla İngiliz oyuncu Joanna Scanlan’a verildi. Bu film kimlik-kişilik üzerine ve ailedeki gizler üzerine. Âşık olduğu adam için dinini, buna bağlı olarak giyim biçimini değiştiren Mary ya da Fahima, kocasının ani ölümüyle yıllardır ondan gizlenen bir gerçeği öğrenir. İki kadın ve bir çocuk etrafında dönen film aşkın sınırlarını hatırlatıyor insana. Âşık olduğun adam için ne kadar değişirsin? Değişmeli misin? Bir yanda kendini değiştiren kadın, öte yanda değişmeden zaman zaman o adamla bir araya gelen ama ondan bir çocuk doğuran kadın. Her iki kadın da yollarına devam ediyorlar etmesine ama ortada bir küçük çocuk varsa onun sevgiyle büyümeye, anneye olduğu kadar babaya da ihtiyacı var. Aleem Khan, öykünün otobiyografik olmadığını ama Mary karakterini annesinden etkilenerek yazdığını söylüyor. Bu hassas konuya yönetmenin yaklaşımı oldukça başarılı.

Night of The Kings

Festivalde en iyi sanatsal başarı ödülü Philippe Lacote’un Night of The Kings filminin oldu. Filmde karakterlerin yaşadıkları zorluklara rağmen renkli bir dünya yaratılmış. Yönetmen Lacote’un youtube söyleşilerinde söylediği bir şeyi sizlerle paylaşmak istiyorum. Siz karakterinizi severseniz izleyici de sever. Film Fildişi Sahili’nde oldukça kötü üne sahip bir hapishanede geçiyor. Buraya yeni gelmiş genç bir çocuktan yaşayabilmesi için bütün gece sürecek hikâye anlatması isteniyor. Yani modern zaman Şehrazat, Bin Bir Gece Hikâyesi. Yönetmen filminde Fildişi Sahili’ne ve Afrika kültürüne ilişkin çok şey olduğunu söylüyor. Filmin geçtiği hapishanede o küçükken annesi politik nedenlerle bir süre kalmış. Annesini ziyarete gittiğinde orayı bir krallık gibi görürmüş. Tüm tutuklular ve ziyaretçiler aynı alanda görüşürlermiş. Yönetmenin kullandığı ışıkla, oyuncularıyla, kamera açılarıyla yarattığı dünya bu ödülü ona getirdi.

Gaza Mon Amour

Uluslararası yarışmanın bir diğer filmi de yarışmadan ödül almadı ama ben filmden bahsetmeden geçmek istemedim. Bu yıl Antalya Altın Portakal Film Festivali’nin uluslararası yarışma bölümünde en iyi erkek oyuncu ödülü Gaza Mon Amour’daki oyunculuğuyla Salim Daw’la birlikte 200 Meters’daki performansıyla Ali Suliman’a verilmişti. Her iki film de Selanik’te değişik yarışmalı bölümlerdeydi. Gaza Mon Amour uluslararası yarışmada, 200 Meters Meet the Neighbors yarışmalı bölümünde. Ne yazık ki 200 Meters’ın çevrim içi olduğu zamanı kaçırdım ama Gaza Mon Amour ‘u izleyebildim. Yönetmenliğini Gazzeli ikizler Arab Nasser ve Tarzan Nasser’in yaptığı film politika ve insani değerler, aşk arasındaki ince çizgiyi ironiyle, sevgiyle çok güzel veriyor. Salim Daw’a daha önce kendisi de bir filmin yönetmenliğini yapmış olan ve birçok filmde oyuncu olarak gördüğümüz Hiam Abbas eşlik ediyor.

Filmlerde Kadın Varlığı ve Katkısının Değerlendirilmesi

Hayaletler ve Azra Deniz Okyay’a Gelen Ödüller

Festivalin yarışmalı bölümünde tüm filmleri izleyemedim ama büyük çoğunluğunu izledim ve benim gönlüm Azra Deniz Okyay’ın yazıp yönettiği, yapımcılığını Dilek Aydın’ın yaptığı Hayaletler filminin ödül almasından yanaydı. Yani büyük ödülü. O olmadı ama Hayaletler, Selanik’ten oldukça anlamlı iki ödülle döndü. Bunlardan birisi Yunan Parlamentosu tarafından verilen ve insan hakları konusunda en ilham verici filme sunulan İnsani Değerler Ödülü-Human Values Award, bir diğeri de Women in Film & Television WIFT’in ödülü.

Yunan Parlamentosu televizyon kanalının programcıları Aris Fatouros, Kostas Dimos ve yönetmen Vassilis Douvlis’ten oluşan jürinin uluslararası yarışmadaki on iki filmi değerlendirdiği ödülün Hayaletler’e verilmesinin gerekçesinde “Yenilikçi ve ikna edici bir bakışla donatılan film, zıt uçlar, isyan ve şiddetle parçalanmış bir toplumu gözler önüne sererken, yaşadıkları baskıcı koşullara direnen farklı kadın karakterlerin yollarını usta bir anlatıyla haritalandırıyor” denildi.

Dünyanın en önemli kadın sinemacı örgütlenmelerinden olan Toronto merkezli ve uluslararası ağında on binlerce kadın sinemacıyı barındıran WIFT’in kamera önü ya da arkasındaki kadın sinemacıların varlığına sunduğu The WIFT GR Ödülü’nün jürisinde festival programında yer alan tüm filmleri değerlendiren Yunanistanlı kadın yönetmenler Antonietta Angelidi, Manina Zoumboulaki ve Effie Skrobolas yer alıyordu. Jürinin tüm filmler arasından Azra Deniz Okyay’ı bu ödül için seçmesindeki gerekçe “Karanlığa gömülmüş bir dünyaya net bakışı, ötekiliğin film içindeki anlatısı ve sinematik tasviri ve yıpratıcı ataerkilliğin güçlerine karşı cesur duruşu için” olarak açıklandı. Ayrıca inanıyorum ki Hayaletlerin kamera önündeki ya da ardındaki tüm kadın kahramanlarının cesur duruşunun her iki ödül için de görmezden gelinmesi mümkün değildi. Filmin İsveç ve Belçika’da festival yolculuğu devam ederken Türkiye gösterim tarihi önümüzdeki günlerde açıklanacak.