13.01.2017
Uzay Yolcuları: Batan Geminin Âşıkları
Romantik soslu başka bir bilim kurgu vizyona giriyor
Orijinal adı Passengers olan Uzay Yolcuları, bilim kurgu ve romantizmi bir çatıda birleştirerek izleyiciye eğlenceli anlar yaşatmayı tercih ediyor. Peki gerçekten de bunu başarabiliyor mu? Ödül sezonunun başlarında adı Oscar ile anılan yapım, bir anda ilk gösteriminden sonra ivme kaybederek geçtiğimiz yılın bilim kurguda öne çıkan filminin Arrival olacağını ilan etmişti. Bu durumun üzerinden geçen zaman içinde, filmin ödül almayı bırakın gişe anlamında da yeterince tatmin edici olamadığını tanıklık ettik. Peki Uzay Yolcuları’nın yeterince başarılı kılmayan etmenler nelerdi? Yazının devamında buna değineceğiz.
Filmin konusu kısaca şöyle: Avolon isimli uzay gemisi mürettebatı ve 5000 yolcusuyla yeni bir gezegende koloni kurmak üzere yola çıkmışlardır. Bu muhteşem yolculuk 120 yılda tamamlanacaktır. Ancak yolculuğun bitime 90 yıl kala bir teknik arıza yüzünden Jim Preston (Chris Pratt) adlı yolcu erken uyanır. Uzay gemisinde uyanık tek canlı olan Jim, bir süre yalnız takıldıktan sonra ona arkadaşlık edecek bir kadın olan Aurora Lane (Jennifer Lawrence)’ı uyandırır. Ancak işler iyice karmaşıklaşmaya başlar.
Filmin konusundan da anlayacağınız gibi üçte ikisi filmin fragmanının birebir kopyası olarak tasarlanan film, kendince yalnızlık temasını bir yere kadar başarılı bir şekilde veriyor. Hatta şaşırtıcı bir şekilde izleyici sıkmıyor. Ancak filmin elindeki malzemeler yavaş yavaş tükenmeye başladığında, hikaye tahmin edilebilir bir düzleme geçiyor. Bu düzlem kadın – erkek ilişkileri, güven ve aidiyet gibi kavramları olabildiğince sığ bir şekilde işleyerek eğlenceli fakat içi boş bir hikayeye yelken açıyor.
Issız bir gemi filmine düşseniz hangi gözde oyuncuları alırdınız?
Filmin bir anlamda Jennifer Lawrence ve Chris Pratt gibi Hollywood’un gözde yıldızlarının buluşması için çekilmiş, zayıf bir proje filmi olduğunu anlıyorsunuz. Filmin mantık hatalarıyla dolu senaryosu, bir yere kadar idare etse de filmin son düzlüğünde adeta felakete doğru sürüklenerek zorlama mizansenlerle inandırıcılığını yitiriyor. Filmdeki aşk hikâyesi yapay durduğundan dolayı Uzay Yolcuları, bir anlamda içinde barındırdığı iki türe de yaranamıyor. Ne romantizm anlamında başarılı oluyor, ne de bilimkurgu açısından izleyiciyi şaşırtıyor.
Bilim kurgu bakımından teknik bilgiler verilen sahnelerin filme yedirilememesi ve çokça devam eden aksaklık kırıntılarının serpilmesi, seyirciyi aptal yerine koyarak amaçsız bir film izlediğinin ipuçlarına ulaşmasını sağlıyor. Genel anlamda yönetmen Mortem Tyldum’un filmlerindeki zayıf final sorunu bu filme de yansıyarak, her filmde ivme kaybeden yönetmene darbesini vuruyor. Filmin finali olarak zorlama ki neden filmin tamamını izlediğinizi anlayamıyorsunuz. Bu da hayal kırıklığına sürüklenmenize neden oluyor.
Ciddi olma kaygısı filmi içten yıkıyor
Filmin belki de en büyük sorunu eğlenceli bir iş çıkartmak isterken, eğlenmekten çok kendini ciddiye alması diyebiliriz. Benzetmemiz gerekirse Last Man on Earth dizisinin uzay gemisinde geçen ve bolca teknolojinin geliştiği versiyonu dersek kötü bir benzetme olmaz. Tabii dizinin kendini tiye aldığı düşünüldüğünde, Uzay Yolcuları yarı yolda kalıyor. Kim bilir filmin mizah dozu finale kadar dengeli getirilebilse, filmin hoş bir seyirlik olması da kaçınılmaz olurdu. Ancak bu haliyle bir enkazdan farksız diyebiliriz.
Bilim kurgu ve romantizm birleşiminin nasıl bir şey olduğunu merak ediyorsanız, belki de sizin için Wall-e daha iyi bir seçenektir. Uzay Yolcuları yani Passengers, bir yere kadar eğlenceli olsa da bir süre sonra sığ senaryosuna yenik düşüyor. Mantık hatalarının hayal kırıklığına uğratan vahimliği, cilalanan görsel tasarımın ziyan olmasına sebep oluyor. Kafa dağıtmak ve klişe bir Hollywood filmi arzuluyorsanız gidilebilir. Aksi takdirde bulaşmamak en iyisi…