13.11.2017

7. Malatya Uluslararası Film Festivali Günlük – 1

Bu yıl 7.si düzenlenen Malatya Uluslararası Film Festivali açılışının ardından tüm hızıyla devam ediyor. Geçtiğimiz gece Film Platformu’nun açılışıyla yeni sinema projelerini Türk sinemasına sunmaya hazırlanıyor. Seçilen projeler sunumlar ve karşılıklı diyaloglardan sonra kendilerine gelişim açısından açılımlar sağlayacaklar.

Festivalin bu yılki konuk sinema ülkesi Güney Kore’ydi. Bu maksatla çeşitli konuklar Malatya’yı ziyarete geldiler. Bu konuklardan biri de Eve Dönüş filmiyle tanınan Lee Jeong-Hyang’tı. Alin Taşçiyan’ın moderatörlüğünü yaptığı söyleşide Lee, filme ilham kaynağı olan yaşamından kesitler anlattı. Özellikle bu filme referans olan babaannesi ile ilişkisine dair önemli sözler söylenirken, Busan Film Festivali’de bir sunumla tanıtıldı. Taşçiyan’ın “Busan Film Festivali Cannes’dan daha iyi” sözü çarpıcıydı.

Ertesi gün unutulmaz American History X filminin yönetmeni Tony Kaye ve yapımcısı John Morissey masterclass kapsamında katılımcılarla paylaşımlarda bulundular. Tony Kaye müzikal bir performansla masterclass’a renk katarken, Morissey ise enerjisiyle dikkat çekti. İki değerli isim klasik bir masterclass olmayacağını söylermişçesine yerlerinde duramadılar ve salonun çeşitli kısımlarında konuşmalarına devam ettiler. Tony Kaye sözlerinden belki de en çarpıcı olanlarının başında sahnenin önüne dizdiği laptopu, fotoğraf makinesi ve mikrofonu katılımcılara göstererek “Film çekmek için bunlar dışında başka bir şeye ihtiyacınız yok. Bu yüzden de fon bulacağım diye yıllarca beklemeyin. Harekete geçin.” demesiydi.

Kaye bir soru üzerine de Oscar filmlerini eleştirdi. Moonlight filmine çöp yakıştırmasını yaparken, La La Land için “Bla Bla Land” diyerek “Bu filmi bitirebilmek büyük mucize olur. Ben beş kez denedim ama başaramadım. İzlenmesi mümkün olmayan bir film.” tanımlaması yaptı. Sonrasında sektör sorunları ve televizyon ile sinemanın ilişkisi üzerine konuşuldu. Gelen bir soru üzerine American History X’in çekim aşamasındaki notlardan bahsedildi.

Festivalde izlediğim birkaç film üzerine görüşlerim ise şöyle:

 

FOXTROT

Bu yılın yabancı dilde Oscar aday adaylarına baktığımızda her geçen günde adı favorilere yazılan Foxtrot, sinematografisini güçlü bir şekilde kullanarak etkileyici olmayı başaran bir film olarak değerlendirilebilir. Her an farklı duygu değişimlerine gebe, yer yer yürek burkan ve kalp kıran çarpıcı bir sanat olayı olarak yorumlarsak abartmamış oluruz. İsrail yapımı film ironik hikayesiyle ve İskandinav mizahını andıran kara tonlu mizah anlayışıyla anlatmak istediklerini sözlerden çok görsel diliyle betimleyen bir film… Bu yılın en iyi filmlerinden biri olarak gözümüz kapalı söyleyebiliriz.

SUMMER TIME WITH MY MOTHER

Çin’deki aile planlaması üzerine Çin’de kadın olmak, anne olmak ve tek çocuk olmak üzerine ilginç gözlemlerde bulunuyor. Düşük bir tempoda, sade bir anlatımı tercih eden Summer Time With My Mother, görsel olarak fark yaratamasa da eli yüzü düzgün bir iş olarak kotarılmış. Başroldeki çocuk oyuncunun performansına sırtını dayayan yapım, ayrıntılar üzerinden incelikli işlenmiş naif ama bir yere kadar akılda kalıcı bir film olmayı başarmış. Kopuk bir anne – kız ilişkisini duygu sömürüsüne izin vermeden resmetmiş.