10.11.2020

85 Yazı: Karmaşık Duyguların Izdırabı

Yazarın Film Puanı: 10/7

Kasım ayının ilk vizyon haftası usta bir yönetmenin beklediğimiz bir filmini sinemaseverler ile buluşturdu. En son Grâce à Dieu (By the Grace of God – Yüzleşme) filmi ile Berlin Film Festivali’nden Büyük Jüri Ödülü ile dönen ünlü yönetmen François Ozon’un iki yılın ardından bizlere sunduğu yeni filmi Été 85 (Summer of 85 – 85 Yazı), bu kez bizleri Normandiya kıyılarındaki bir aşk hikâyesine götürüyor. COVID-19 nedeniyle iptal olan 73. Cannes Film Festivali’nden dolayı sonbahardaki film festivallerinde #Cannes2020 etiketiyle gösterilen film, ülkemizde de ilk olarak geçtiğimiz ay 39. İstanbul Film Festivali’nde görücüye çıkmıştı.

Film, Normandiya’da bir sahil kasabasında büyüme buhranıyla mücadele eden 16 yaşındaki Alexis’in, David ile tanıştıktan sonra değişen hayatını konu ediniyor. 1985 yazında Alex, Normandiya açıklarında alabora olmuşken David kahramanca onu kurtarır. Hayatlarının en deli dolu zamanlarında tanışan bu iki genç, birbirlerinin en iyi dostu olur. Alex, hayallerindeki arkadaşı bulmuştur fakat bu dostluk, beraberinde ona karmaşık duygular getirir. Ozon’un ilk dönem kısa filmleri gibi tamamen Super 16 filme çekilen filmin esinlendiği özgün roman ise Aidan Chambers’ın yazdığı Dance on My Grave.

Normandiya Kıyısında Arkadaşlıktan Aşka

Bundan otuz beş yıl öncesine Normandiya kıyılarına gidiyoruz. Birbirlerinden habersiz denize açılan Alex ve David’in yolları bir anda değişen fırtınalı, şimşekli ve yağmurlu bir havanın varlığı ile kesişir. Her ikisi de hayatlarındaki boşluk hissinin o gün dolacağından habersizdir fakat David’in attığı seri adımlar, ikili arasındaki yakınlaşmayı artırır ve bir anda yabancılıktan yakın arkadaşlığa geçilir. Alex ilişkinin başlarında bu duruma her ne kadar mesafeli dursa da o da kendisini akıp giden bu ilişkinin coşkun sularına bırakır ve yakın arkadaşlık, dostluğa, dostluk ise aşka dönüşür. Kısa sürede ve hızla filizlenen bu aşk hikayesinin geçtiği dönemeçler ve takılı kaldığı sorunlar François Ozon’un anlatım diliyle de ortaya bu filmi çıkarır.

Uzun Lafın Kısası

Film, işlediği aşk hikâyesi bakımından her ne kadar 1983 İtalya’sında geçen Luca Guadagnino’nun Call Me by Your Name’ini hatırlatsa da onunla ciddi olarak ayrılan bir yapıya sahip. Saf bir aşk hikayesinin yanı sıra kıskançlık, ölüm, ihanet gibi kavramları da düşündüren film, hikayenin işleyişi bakımından da seyirciyi neredeyse hiç yormayan bir tempoda ilerliyor ve bir an olsun tempo kaybı yaşamıyor. 85 yazının altı haftalık süreci ve onun ardından geçen günleri dönüşümlü olarak aynı düzlemde vererek ilerleyen film, zaman algısındaki bu küçük farklılıkla öne çıkmayı başarıyor.

Görsel anlamda Super 16 filme çekilmesinin dönemin atmosferini yaratmadaki başarısı, oyuncuların da etkili performansıyla birleşince film ortalamanın üzerine rahatça çıkmayı başarıyor. Ozon’un daha önceki filmlerinin üstüne çıkamasa da seyircisine yine de başarılı bir iş sunan film, Alex ve David’in hikayesinden sonraki süreci de azımsanmayacak bir sürede işlemesi bakımından da değerli bir iş olarak göze çarpıyor. İki yakın arkadaşın birbirlerine verdikleri söz ve bunun filmin ilerleyen anlarda gerçekleşmesi de sinema tarihinde unutulmaz sahneler arasına girecek türdendi. Aşkı, arkadaşlığa dair sıcak ama bir o kadar da hüzünlendiren bir hikayeyle bizlere sunan film, haftanın şans verilmesi gereken işlerinden biri.