27.05.2017

Ümit Ünal’la Şipşak

1-Sinemada izlediğiniz ilk film hangisi?

Adını bilmiyorum, filmin bütününü de hatırlamıyorum. 4-5 yaşında olmalıyım. Annemle babamın çalıştığı bir köyde, depo gibi bir yere bir gezici sinema kurulmuş: Onun derme çatma perdesinde gördüğüm siyah beyaz bir görüntü kalmış aklımda. Gece arnavut kaldırımında koşan topuklu ayakkabı giymiş bir çift kadın ayağı.

2-Kendinize en yakın hissettiğiniz film hangisi? Neden?

Barton Fink. Senarist kahramanın yaşadığı dertleri o yıllarda kendime çok yakın bulmuştum.

3-Yarısında çıktığınız film var mı? 

Çok var. Fikirsizlik ya da iyi bir fikrin kötü ellerde harcanışı acı verebiliyor. Bazen de yönetmenin acılarıyla ya da çaresizliğiyle özdeşleşiyorum.

4-Bu filmi ben çekmeliydim dediğiniz bir film var mı? 

Çok var. Değişik zamanlardan, birbirinden çok farklı bir sürü başyapıtı deli gibi kıskanıyorum. “Children of Men” gibi her açıdan mükemmel bir filmi çekebilmiş olmak için neler vermezdim…

5-Uykunuzu kaçıran bir film var mı? (Korku filmi olmak zorunda değil)

The Changeling adında bir korku filmi. 16-17 yaşımda seyrettim sanırım. Sonraki 4-5 yıl kabusum oldu..

6-Hâlâ izlemediğiniz için utandığınız bir film var mı?

Bela Tarr’ı çok sevip saydığım halde yedi saatlik Satan Tango’sunu hala seyredemedim. Böyle utandığım bir sürü film var. Okuyamadığım için utandığım kitaplar, sadece adını bildiğim yazarlar gibi.

7-Sinemada kahramanınız kim? Neden? (Gerçek ya da kurgusal olabilir)

Şarlo. Artık sinemada serseriler onun kadar cesur değil.

8-Sizin için bir filmde öncelikli olan hikâye mi yoksa teknik/görsellik mi? Neden?

İkisi birbirini doğuran şeyler. Sağlam bir hikayeye dayanmayan teknik/görsel ustalık yüzeysel kalıyor, iyi bir teknik ve görsellikle anlatılmayan hikaye de kendini gösteremiyor, seyirciyi elinde tutamıyor. Ama diğer yandan şu da var: Bugün yeni ve çarpıcı gibi duran teknikler, moda görsel üsluplar 20 sene sonra çok demode olabilir. Üslup/teknik gösterisine kalkışmak yerine “Ben ne anlatıyorum?” sorusuna odaklanmak daha önemli.

9-İçinde bulunmak istediğiniz bir proje ya da çalışmak istediğiniz bir oyuncu var mı?

Hayal bu ya: Şener Şen, John Cleese, Jim Carrey, Cem Yılmaz, Emily Watson, Cate Blanchett, Mary Louis Parker, Ben Kingsley, Ray Winston… Çalışmaya (ya da sadece tanışmaya) can atacağım çok oyuncu var.

10-Hayatınız film olsa adı ne olurdu?

Teyzem’den başlayarak yaptığım işlerin bir kısmı yoğun otobiyografik unsurlar içeriyor zaten. Ama filmlerimden birinin adı, hayatımın adı da olabilirdi: ARA. Çünkü bir sürü manada Susam Sokağı’nın meşhur şarkısındaki gibi “arada kaldım”. Tabii hikayem henüz bitmedi, bir noktada bambaşka bir viraj alabilir, sürpriz final yapabilir, o yüzden isim de değişebilir.

11-AVM sineması mı sokak sineması mı? 

Emek gibi dev bir salonda, ya da büyük bir yazlık sinemada yüzlerce kişiyle birlikte film seyretmeyi çok özledim. Küçük “plex”ler evde film seyretmekten farksız. Bir filmin büyüsüne kalabalıkla birlikte kapılmak bambaşka bir histi.