08.11.2019

Nokta – 109

Terminator: Dark Fate (2019)

James Cameron’ın yazıp yönettiği The Terminator (1984) filminin çıkış noktası basit ve etkiliydi. Gelecekten gelen bir robot, ileride direnişçilerin lideri olacak John Connor’ın doğmasına engel olmak için masum annesini öldürecekti.

İnsanların da eli armut toplamadığından zaman makinesi postası aracılığıyla kadına bir fedai tahsis edildi.

Cameron, ikinci filmin yapılma sebebini, ilk filmde herkesin korktuğu T-800’e seyircinin ağlamasını sağlamak olarak özetlemişti. Orta doğuda kartları yeniden dağıtmak amacıyla çektiği Terminator 2: Judgment Day (1991) sonrasında gelen eserler ise tembel birer mirasyedi gibi davrandılar.

Dark Fate de bir istisna değil.

İkinci filmde, Robert Patrick’in canlandırdığı SkyNet robotu T-1000’in bir polis memuru kılığında masum insanları kovalamasının altında bir “polis devleti” eleştirisi yatıyordu.

Dark Fate ise, Trump Amerika’sında gittikçe artan göçmen karşıtı politikalara ve faşizan uygulamalara tepkisini, hikâyesinin bir kısmının geçtiği Meksika sınırındaki gözaltı merkezleri üzerinden veriyor.

Ancak güncel siyasetin izlerini görmenin yarattığı müstehzi gülümsemenin filmin geri kalanında yüzümüzde durduğunu söylemek mümkün değil.

Zira daha açılış sahnesindeki tercih sonucunda Terminator 2’de yaşanan her şey önemini yitiriyor.

Üstelik John Connor’ın akıbeti ile alakalı bu seçim, senaryonun yetişkin bir John ile gidebileceği birçok yolu tıkamış.

Sarah Connor’ı ise duygularını dışa vuran yaralı bir insan olarak resmetmek yerine, serinin hayranlarına “çok karizmatik kadın” dedirtmek daha cazip gelmiş.

Hâlbuki filmin ilk 20 dakikasında Sarah Conner’ın meşum olaydan sonra yaşadıklarına, bir anne olarak bu durumla başa çıkmaya çalışmasına, PTSD’sine, gelen mesajların sonrasında Terminatörlerin peşinden koşmasına şahit olsaydık, bambaşka bir film izliyor olabilirdik.

Üstelik ikinci yarıda aksiyon sahnelerinin günümüz süper kahraman filmlerine öykünen, inandırıcılıktan uzak, “büyüklük” takıntılı yapısı sıkıcı bir hal alıyor.

Dark Fate sonrası şunu rahatlıkla diyebiliriz ki son dört filmdir seriye suni teneffüs ve kalp masajı yapılıyor.

Ancak Terminator’ın gözündeki kırmızı ışık çoktan sönmüş durumda.

Cinayet Süsü (2019)

Her komedi filmi bir yandan güldürürken bir yandan da savaş karşıtı mesaj vermek zorunda değil. O zaten “hiciv” oluyor.

Benim ise komedi filmleri için tek bir kıstasım var: Beni güldürüp güldürmediği.

Cinayet Süsü, zaman zaman fazla uzadığı hissi yaratsa da bunu başardı.

Ekibin de ciddi bir polisiye yapma fikriyle yola çıktığını sanmıyorum. Yani filmin eleştirileceği son nokta burasıdır. Bir parodi yapmak hedeflenmiş ve kaçırılan bazı fırsatlar olsa da başarılmış.

Yapmak isteyenin amacı olmayan bir şeyi talep edip “Biz polisiye yapamıyoruz” demek doğru bir yaklaşım değil.

Sonra birileri çıkıp “Polisiye yapmıyoruz çünkü canımız istemiyor” diyebilir.

Ben de çıkıp “Zaten sinema yapamıyoruz” derim.