30.05.2017
52 Tuesdays: Sahici Hayat Nedir?
!f İstanbul’ un bu yıl “kalbine bak” sloganıyla on dördüncü kez İstanbul, Ankara ve sonrasında İzmir’li sinefilleri kucakladığı festivalin; bütün bölümleri birbirinden değerli olmakla birlikte, şüphesiz en dikkat çeken bölümlerinden biri “keşif” bölümü. Yönetmenlerin ilk ve ikinci filmlerini görücüye çıkaran bölümün ilk konuğu, Avustralyalı yönetmen Sophie Hyde’ın ilk uzun metrajlı filmi “52 Tuesdays (52 Salı)”.
“Sahici Hayat Nedir?” sorusu üzerinden işleyen sosyal imaj statüsü; erkeğe ait olanla kadına ait olan maddesel formları yerine getirerek ya da ortadan kaldırarak bir yandan bize neyin kadına, neyin erkeğe ait olduğunu resmetmeye çalışırken bir yandan da bağlı bulunulan normları kendi ekseninde didikleyeme çalışıyor.
Bizi, on altı yaşında ve kadınlığı, cinsel deneyimi yeni yaşamaya güdümlenmiş Billie adındaki genç kadının dünyasına davet eden filmin, kuşkusuz en dikkat çeken kısmı tıpkı hikâyenin ana işleyişinde olduğu gibi çekim aşamasında da oyuncularla her salı çalışılmış olması. Bu durum, yönetmenin sisteme oturttuğu bu süreç ve yapım aşaması ister istemez oyuncuların kurgusal evrenle özdeşleşmesine ve içselleştirme sürecinin pozitif ivmede hız kazanmasına zemin hazırlıyor. Bu yüzden filmin denediği bu taktik oldukça dikkat çekici.
Şu sıralar aklıma gelen ve 2011’de David Nicholls’un kitabından beyaz perdeye aktarılan “One Day (Bir Gün)” gibi örneği daha da arttırılabilecek pek çok filmin hikâye akış çengelini oluşturan, belirli bir güne odaklanma ibresi; Sophie Hyde’ın bu filminde hikayeye çengel atmakla birlikte, hikâyenin aynı zamanda içini dolduran bir unsur. Toplamda bir yılın, ki bu yıl, takvimler biraz karıştırıldığında 2011’e işaret etmekte, ardışık 52 salısını ziyaret eden Billie ve onun çemberindeki karakterler bu 52 salının belli dönüm noktalarında bize dünyada olup biten ve toplumsal çıtayı etkileyen tarihlere de götürmekte. Dikkat çekmekle birlikte dört duvar arasında toplum algısında geçerli olan cinsel yönelimlerin dışında seçimlerde bulunan karakterlerimizin, kendi küçük dünyalarında yaşananların dışında bir sürecin ilerlediği vurgusunu bize ara ara göstermekte.
Gelişen neredeyse bir yıllık süreç ve olay örgüsünün akabinde temel problem ve filmin yönetmen gözündeki derdine kısaca değinecek olursak karşımıza şöyle bir sonuç çıkıyor: Değişen ve dönüşen bir aile piramidinde on altısındaki genç bir kadının bir ailedeki rollerin değişimi esnasındaki geçirdiği süreç ve pratik olarak bir türlü önemseyemediği ve anlamını aradığı cinsel tutku mekanizmasının nasıl işlediği sorgusu.
Billie, trans bir erkek olma kararı alan annesinin artık James olarak onun hayatında olacağını, babasıyla geçirdiği her bir haftalık döngüde, neredeyse kendine tatil günü olarak seçtiği salı günlerini ebeveyniyle birlikte geçirerek bu aşamada süreci kabullenme ve neler olacağı konusunda gözlem yaparak adeta bulgularını toplayan bir doktor profili çiziyor. Biyolojik olarak anne motifindeki karakter, geçirdiği her evreyi Billie ile paylaşırken Billie onunla bu heyecanı paylaşmaktan ziyade gözlemci konumda. Yaşanan deneyimleri gözlemleyip resmetmek için, feminen erkek profilindeki Harry karakteri, Billie’ye kendi dünyasından izler taşıyan bir mekan sunuyor. Bu mekan ve eline aldığı el kamerası ile Billie, kendi yaş grubundaki bir heteroseksüel çifti (Josh & Jasmine) bütün çıplaklığıyla izlemeye ve izlerken kaydedip direktiflerle yönlendirmeye başlar. Alınan hazzı resmedemediğini düşündüğü an ve bu hazzı deneyimlemek istediği durumlarda, objektifin bakar konumuna özne olarak kendini yerleştiriyor.
Anlama, adlandırma, dönüşüm ve haz durumunun nasıl bir olgu olduğunun merakı üzerine çizili 52 Tuesdays, Billie’nin bu durumu haz merakının ötesine geçirdiği an; durması gerektirdiği ve konunun dışına çıktığı gerekçesiyle, ebeveynler tarafından çembere alınır. Bir örnek: kasetler ortadan kaldırılır.
Ritmik bir şekilde sadece bir güne odaklanarak filmi kotarmak yerine, gün unsuruyla birbirine kilitlenen yapıdaki 52 Tuesdays, yönetmenin ilk uzun metrajlı kurgusal filmi olmasına karşın dikkatleri edindiği dert ve içini yoğun bir şekilde doldurduğu karakterleriyle hemen üzerine çekmekte. !f programında kaçırılmaması gereken yapımlar arasında yer alan film, yönetmeni Sophie Hyde’ın ismini ileriki yıllarda daha da çok duyacağımıza işaret ediyor.
Son olarak filmin atmosferinde yarattığı karakterlerin değişim noktaları filmi deneyimleme fırsatı yakalayan çoğu izleyiciyi rahatsız etse de bu hikaye, başka hangi karakterler üzerinden inşa edilirdi sorusunu hemen akla getiriyor.