30.05.2017
Boreg Filminin Yönetmeni Shira Geffen İle Söyleşi
*Film sonrasında, pek çok izleyicinin sorularını yanıtlayan yönetmen Shira Geffen’in filmine dair yorumları, çekim süreci ve yaratım aşamasına dair kısa söyleşi aşağıda. Keyifli okumalar…
SORU: Öncelikle filmi çok beğendim. Benim sorum; filmde kurguyla, senaryo yazımı birlikte nasıl ilerledi? Sonuçta iki farklı bölüm var filmde. Muhtemelen de çok yakın bir ilişki var yazın ve kurgu arasında. Nasıl yürüdü sizin için yazın ve kurgu süreci?
Her aşaması benim için yeni bir aşama ve filmin bu kısmına bayılıyorum. Biz mesela bu filmin kurgu aşamasına geçtiğimizde esasında filmin yarısını attık. Çünkü çok yoğundu, çok fazla sembol vardı. Ve filmin yarısını editörle birlikte gerçekten attık. Bu kurguyla beraber kurgunun en çok sevdiğim kısmı çok güvenli olması. Çünkü film çekerken sonuçta bir sürü risk var ve her an her şey olabilir. Ama kurgu odasında çok güvenli bir ortamda, bir şeyi çıkartıyorsun, başka bir şeyi ekliyorsun ve deneme şansın çok fazla. Bu süreci çok seviyorum. Ve çok çok şanslıyım ki çok iyi bir editörüm vardı. Bu açıdan gerçekten çok şanslıydım.
SORU: Filmdeki mavi rengin özel bir anlamı var mıydı?
Filmi çekmeden bir buçuk, iki ay önce filmin görüntü yönetmeniyle görüştük. Ve konumuz bu filmi daha masalımsı bir havaya nasıl sokabileceğimizdi. O mavi teklifi aslında daha sonraları o ekipten geldi. Ve hakikaten de o mavi zeminde bazı renklerin, mesela kırmızı çiçeğin, kadının sarı montunun daha ön plana çıktığını görüyorsunuz. O atmosfer onlardan çıktı, uyguladım ve sonuçtan çok memnunum.
SORU: Yaratılan “Etaca” kavramı filmsel anlatıda “Ikea” nın, yeniden form bulmuş hâli gibi. Doğru mudur?
Şöyle bir referans var. Ben Ikea’dan mobilya almaya bayılıyorum. Çünkü kendi mobilyalarımı kendim yapmayı seviyorum. Fakat sürekli şöyle bir deneyim yaşıyorum: “Bir parçası yine eksik!” (gülüyor) Ve böyle olunca çıldırıyorum. Sanki bir tek benim başıma geliyormuş gibi hissediyorum. Dünyadaki herkes sanki bu Ikea mobilyaları olayını çözmüş, bir tek ben yapamıyormuşum gibi hissediyorum. Aslında buradan yola çıkan bir şeydi. Adının “Etaca” olmasının sebebi ise seninle yukarıda konuştuğumuz gibi antik bir şiirden esinlenmem oldu.
SORU: İki karakter arasında bir kontrast var. Ama karakterlerden birinin sonlara doğru bomba ile kuşatılması hikâyeyi bana göre fazla karikatürize eden bir unsurdu. Düşündüğüm gibi bir hareketle mi eklendi bu hikâyeye?
İki şey var: Bunlardan bir tanesi, ben o sıralarda doğum yapıyordum. Bundan birkaç sene önce ve hastanenin yakınlarında bir yerde bombalı bir intihar patlaması oldu. Ve benim de hastanede bir türlü sancılarım başlamıyordu. Doktorum da dedi ki “Hastaneye bir sürü yaralı geliyor, bir sürü acıya şahit oluyorsun ama hâlâ sancın gelmiyor”. Bu biraz garipti. Bir yanda doğum ünitesi vardı, diğer yanda acı çeken insanlar. Hâlâ o atmosferi unutamıyorum.
İkincisi, bu filmin aslında orijinal çıkış noktası bir röportajdı. Bir Filistinli kızın nişanlısı öldürülüyor ve kız daha sonra intihar bombacısı olmak istiyor. Ve yanında da genç bir çocuk var. Kızı patlayıcılarla sarıyorlar. Sonra bir alışveriş merkezini bombalamak üzere gönderiyorlar. Oraya girdiklerinde kız bir sürü kadını alışveriş yaparken görüyor ve içinden alışveriş yapmak geliyor. O sırada alışveriş yaparken bir de dondurma yemek istiyor. Bu bana çok dokundu ve “Ne zaman ölmek istiyoruz, ne zaman yaşamak?” ikilemini doğurdu. Bu ikilemin arasında ne oluyor? O âna çok kafa yoruyorum işte. Teşekkürler…
Filmin eleştirisini okumak için tıklayın