27.05.2017

Sabotage: Geçmiş Daima Yakındadır!

Geçmiş insanın yakasını hiç bırakmaz, her zaman oralarda bir yerdedir. Özellikle pişmanlıklarla dolu acı dolu bir geçmişiniz varsa, geçmişiniz her geçen gün canınızı daha da kötü acıtır. Training Day ile The Fast and Furious’dan tanıdığımız David Ayer’in, Arnold Schwarzenegger’in başrolünde olduğu son filmi Sabotaj, geçmişi pişmanlık ve acı dolu bir adamın ve onun ekibinin hikayesini anlatıyor.

John Warthon (Arnold Schwarzenegger), Uyuşturucu ile Mücadele Dairesi (DEA)’nin en başarılı gizli görev ekibinin lideridir. Birçok gizli görevde yer alarak çokça düşman edinmiş bu ekip son olarak uyuşturucu kartellerinden birine sızar ve onları yakalarlar. Tabii ekibin başka bir planı vardır. Kartelin parasından kendi paylarına düşeni almak. Baskından sonra kendi planını devreye sokan ekip büyük bir sorunla karşılaşır ve hayatları tamamen değişir. Artık işleri, kariyerleri ve hayatları tehlikededir. Bu büyük baskın sahnesiyle başlayan film, ilk andan aksiyonun sınırlarını zorlayacağının haberini veriyor. Joe Maganiello ve Josh Holloway gibi kadrosunda çoğunlukla televizyondan tanıdığımız isimler bulunan Sabotaj, aksiyon sahnelerinin yanı sıra sağlam bir temele oturttuğu hikayesini iyi işlemesini de biliyor.

Sabotaj, polisiye bir suç filmi olması gereği izleyicisini olabilecek en erken şekilde filme çekebilmek için güzel bir baskın sahnesiyle açılıyor. Filmin bütün gizemini oluşturacak olan soruyu da çok geçmeden izleyicilere sorarak filmin sonuna kadar sürecek kredisini alıyor. Bundan bir süre sonra kendini akıcı ama bir tempoya sokan Sabotaj, asıl olarak filmin ana karakterlerinin oluşturduğu ekibin üyelerinden birinin ölümüyle başlıyor. Bu ölümü araştıran cinayet masası dedektiflerinin de hikayeye dahil olmasıyla çok değişkenli bir gizem çıkıyor karşımıza. Filmin kalanında aksiyonun ayarını hiç kaçırmayan yönetmenimiz David Ayer, filmin gelişme sürecini zekice yazılmış güçlü diyaloglarla ile oluşturmayı istiyor. Sabotaj’ın bu konuda oldukça tatmin edici bir senaryoya sahip olduğunu söylemek de pek yanlış olmaz. Çoğunlukla manipülasyonlar üstünden akan bu diyaloglar filme farklı bir enerji katıyor. Bunların yanı sıra, filmin konusu ve gidişatı çok yatkın olduğu halde, yönetmenimiz hikayeye daha çok değişken sokmamaya çalışarak hikayesinin dengesini bozmamaya özen göstermeye çalışıyor. Lakin bu konuda o kadar başarılı olamadığı da bir gerçek. Az da olsa, farklı tartışmaların araya girmesi konuyu bazen saptırıyor.

Arnold Schwarzenegger’e bir paragraf açacak olursak, politik kariyeri sürecince sinemadan çok uzak kalmasa da Sabotaj’daki rolü gibi bir rolü uzun zamandır olmamıştı. Canlandırdığı John Warthon karakteri, kendisiyle güzel özdeşleşmiş. Tecrübesiyle sivrilen ve kendini belli eden, eski kurt ajanlardan olan John Warthon için, Schwarzenegger nokta atışı bir tercih olmuş. Filmin gidişatının oluşturduğu hikaye dışında, John Warthon’un geçmişine dayanan ve filmin asıl temelini oluşturan hikayenin de istediği o sarsıcı etkiyi bıraktığını söylemek mümkün. Pek orijinal olmasa da, açılış sekansında da yer alan ve filmin büyük gizemini oluşturan bu hikaye, nispeten ipuçları verilse de, zamanı gelene kadar merak uyandıran ve yer yer gerginleşen atmosferi güzel yaratıyor.

Film, kadrosunda yer alan tanıdık isimlerin varlığıyla ve nostaljik bir hava uyandıran afişleriyle hemen göze çarpıyor. Trajediden beslenen, diyalogları ve aksiyon sahneleriyle elini güçlendiren Sabotaj, keyifli bir polisiye-suç filmi. Çok büyük beklentilerden sonra hayal kırıklığı yaratabilecek olsa da elinde güzel işlenmiş bir malzemesi var.

 Tolga DEMİR.