07.05.2016

TERS AÇI: Fellini ile Bir Hesaplaşma

Ben de bilmiyorum ki napıyorum…

Bir zaman insanların isimlerine bakıp onların ne büyük olduğunu düşünürdüm. Baksanıza, Federico… Federico olduğu yetmiyormuş gibi bir de Fellini… Ne kadar uyumlu, akılda kalıcı, bir o kadar da sihirli gibi… Federico Fellini, kırk kez söylesem sıkılır mıyım acaba?

Sonra zaman geçti, ismini geçip cismiyle tanışma zamanım geldi; pek önyargılı bir tanışmaydı bu aslında. Çünkü tanıdığım ve sinema sevgisine saygı duyduğum insanların çoğunluğu Fellini hayranıydı. Hem de nasıl?!! “Fellini mi, orda duracaksın… O ne dünyadır öyle” vs cümleler etrafımda gırla gidiyordu. (Nasıl ama Türk filmi formatında bir açılış gibi oldu değil mi?)

Gerçekten geniş bir dünya… Ama her ne hikmetse birini izlediğinizde, öbürü tekrarıymış gibi duran bir dünya. Veya çok öznel bir yaklaşımla: kapılarını sonuna kadar açsa da içine dâhil olamayacağım bir dünya… (Bilmiyorum, kan uyuşmazlığı mı? Bunu sevdim)

Bir yaz sonumu Fellini filmleriyle geçirdim. Sıkılsam da izledim. 8 1/2’u büyük umutlarla izledim ama film 30 dakikada da anlatacaklarını anlatabilirdi, uzadıkça fecileşti diye düşündüm. Spazm mı geçirdim bilmiyorum ama bana bir haller oluyordu La Dolce Vita’da. Aylaklar, La Strada, Ruhların Julyet’i, Roma… Amarcord… Hepsinin ilk yarısını hayranlıkla izleyebilirim gibime geliyordu ilk başladığımda, öyle de oluyordu; sonra bir his: “Ben bunları daha önce izledim, zaten söylemiştin be Fellini ustam bunları, film içinde tekrar etmene ne gerek vardı”

La Dolce Vita’yı çok uzun, savruk buldum. Çektiği sahneleri kıymamış atmaya, tıkıştırmış filme. Özellikle o son parti sahnesi uzadıkça uzadı, bende kramplar arttı. Roma iyi başladı, hatta fevkalade diyebilirim; sonra sarktıkça sarktı. Özellikle hep o değindiği ruhban okulu anıları, yozlaşan değerlerin anlatımı… Bana hitap edemedi. Ben kim miydim? Seyirci…

Yalnız La Strada, Ruhlar’ın Julyet’i G. Masima ile ışıldadı diyebilirim. Onun varlığı filme katlanılma oranımı kat be kat artırdı.

Şu devrim dedikleri şey bir gerçekleşse de gerçek sorunlarla uğraşabilsek.

Sinema deyince çok saygı duyduğum ağabeylerimden biri Fellini’nin bir röportajında geçen bir diyalogu aktarmıştı bana, şöyle:

Fellini demiş ki “Şu devrim dedikleri şey bir gerçekleşse de gerçek sorunlarla uğraşabilsek.” Muhabir sormuş: “Gerçek sorunlar?” Fellini yapıştırmış cevabı: “Kadınlar!” Benim de Fellini’yle uğraşmam çok görülmesin o vakit. Bu da böyle bir ayrıntı olsun diyelim.

Sevsem de sevmesem de, Fellini çoğu anlatımı karşılayabilecek bir isim oldu. Nerede caf caflı, absürd bi ortam olsa insanlar” Fellini filmi gibi” diyorlar. Okuduğum anılarda, romanlarda daha sık rastlıyorum hatta buna.

Uzun lafın kısası (Fellini’ye benzemek istemem uzatarak) anlattığı dünyaya dâhil olamadım. Hadi seni mi kıracağım, kanlarımız uyuşmadı be hocam.