24.08.2022
Modern Klasikler: Full Metal Jacket
Murat ALTIN
Dünya sinemasının en beğenilen yönetmenlerinden Stanley Kubrick‘in yazıp yönettiği Full Metal Jacket, gerek başarılı oyunculuklarıyla, gerekse yönetmenin dehasını doyasıya sergilediğini gördüğümüz ironik yapısı ve katı gerçekliğiyle şu ana dek çekilmiş en iyi savaş filmlerinden biri, bir başyapıttır. Yönetmenin 80’lerde çektiği iki efsane filmden (diğeri Shining) biri olan Full Metal Jacket, ilk gösterime girdiğinde, pek tabii kendisine yakışan şekilde bolca sansürle karşılanmıştır.
Tıpkı kendisinden bir yıl önce gösterime girmiş Platoon (1986), M.A.S.H ya da bir savaş filmi olarak kültleşmiş, büyüleyici Apocalypse Now filmleri gibi Amerika-Vietnam savaşına odaklanan film iki bölümden oluşur. İlk bölüm, ki kanımca daha etkileyici olan kısımdır, savaşa gönderilecek gönüllü askerlerin eğitimini gösterir. Kubrick’in antimilitarist karakterini, detaycılığını, mizaha, özellikle kara mizaha olan yatkınlığını bu bölümde bir hayli gözlemleme fırsatı buluruz. Eğitimler (ki bunları bir katile dönüşme seansı olarak tanımlayabiliriz) sırasında yaşananlar oldukça sert, aşağılayıcı hatta yer yer mantığa aykırı ve şok edicidir. Film bu durumu, Leonard Lawrence adlı bir askerin (takma adının eski bir TV karakteri olan Gomer Pyle olması ironiktir) yaşadığı psikolojik buhranla etkileyici biçimde sunar. Özellikle karakterin eğitim subayını ve kendini bir “full metal jacket bullet” ile vurduğu intihar sahnesinde kullanılan dip sesler, gerilimin dozunu seyirciye yansıtmak için müthiş bir detaydır. Dolayısıyla Kubrick’in filmin ilk bölümündeki mesajı açıktır: Savaşa hazırlanmak bile oldukça gerici, bireyin insani yönlerinin körelmesini gerektiren bir durumdur.
İlk bölümdeki etkileyici final sahnesinin ardından film sanki yeniden başlar. Savaş muhabiri Onbaşı Joker’e odaklandığımız ikinci bölüme girerken gerilim ve tempo düşer, seyirci derin bir nefes alır. Ama bu, sonradan yaşanacak olayların habercisidir. Tıpkı diğer başarılı savaş filmleri gibi, savaşın anlamsızlığı yüzümüze vuracaktır. Kanımca Kubrick’in senaryoyu yazarken bu filmdeki yaptığı en önemli dokunuş, filmin heyecan düzeyinin kontrolünü çok iyi biçimde yapmasıdır. Zaten filme hak ettiği başarıyı kazandıran unsur, çoğu Vietnam filminin aksine, Vietnam’ın derin ormanlarını, asıl gerilla savaşının yaşandığı coğrafyayı görme fırsatını çok bulamadığımız; yani kısaca tarihsel gerçekçiliğin hiç ön plana çıkmadığı filmde seyircinin psikolojisinin, duygularının kontrolünü sağlamaktır.
Birkaç sahnesi (keskin nişancı sahnesi, intihar sahnesi) haricinde seyircisini doğrudan etkilemeye çalışmayan filmde alışılmış bir kahramanlık hikayesi beklemeyin. Ya da klasik alttan alta Amerikan milliyetçiliğini körükleyen filmlerden biri yok karşınızda. Full Metal Jacket beylik laflar etmeden, ajitasyon yapmadan etkileyici olan nadir savaş filmlerindendir. Bundandır ki ikinci hatta üçüncü kez izlendiğinde daha çok farkına vardırır, düşündürtür, anlam kazanır.
Stanley Kubrick, “Full Metal Jacket için savaş karşıtı bir film demek kolaya kaçmak olur” demiş. Filmin ikinci bölümünde geçen diyaloglar bunun kanıtı niteliğinde. Komünizmden bir savaş alanındaki barış sembolü metaforuna, ırkçılıktan ilkel güdülere hatta cinsiyetçiliğe kadar geniş bir duyusal ve düşünsel yelpaze sunan sahne ve diyaloglar, seyircisine gerçekten bir savaş filminden fazlasını vaat eder. Belki Platoon kadar dokunaklı, M.A.S.H kadar trajikomik, Apocalypse Now kadar büyüleyici bir film değil Full Metal Jacket. Ancak detayları ile düşündürten, oldukça iyi seçilmiş müzikleri ve oyunculuklarıyla kültleşmiş bir filmdir; yani bir ‘Kubrick filmi’dir. İzleyiniz.