16.02.2017

Modern Klasikler: Se7en

90’lı yılların ortasında “Film Noir” estetiğinde olan Se7en filmi karşımıza çıkıyor David Fincher. Se7en ile temelini güçlü bir şekilde oluşturduğu bu yapı, günümüzde “David Fincher sineması” olarak adlandırılıyor. Kamerası insanların bildiği; ama göstermeye ve/veya dillendirmeye cesaret edemedikleri karanlık dünyayı gösteriyor. Kasvetli havanın üzerine kurulan gizemli atmosfer ile seyircisini her saniye tetikte tutuyor. Film boyunca yaşanan olayları merak ve heyecanla takip ettiğimiz Se7en, bu hafta Modern Klasikler bölümünde böylelikle yer alıyor.

Se7en, Mills (Brad Pitt ) adında şehre yeni gelen; genç, heyecanlı ve işine odaklı dedektif ile deneyimli ve emekli olmasına yakın bir zaman kalan dedektif Somerset’in (Morgan Freeman) peş peşe yaşanan cinayetlerin ardından, bu cinayetleri işleyen seri katilin peşine düşmeleriyle beraber meydana gelen olayları konu ediniyor.

Yedi Günah ve İnsanlık

Hristiyanlığa göre insanların sakınması gereken yedi büyük günah vardır. Bunlar kibir, açgözlülük, oburluk, tembellik, şehvet, kıskançlık ve öfkedir. İlk cinayetten yola çıkarak anladığımız, katilin cinayetleri işlerken beslendiği damarın bu günahlar olduğudur. Seri katil John Doe (Kevin Spacey) , cinayetleri bu günahlara göre işlemekte ve ölülerin ardından bu günahları belirten mesajlar bırakmaktadır. Katil, insanları bu çerçevede öldürerek kendi ibadetini gerçekleştiriyor ve onları cezalandırırken, geride bıraktığı mesajlarla insanları bilinçlendirdiğini düşünüyor. Dedektiflerin aile yaşantısı ve yaratılan iki karakter arasındaki farklılıklar filmin dramatik yapısını güçlendiren unsurlar olarak beliriyor. Filmin geçtiği kentin adı özel olarak dile getirilmezken, havanın genel olarak yağışlı oluşu ve yaratılan karanlık atmosfer; filmin temposu ile uyumluluk gösteriyor. David Fincher, kurduğu bu kasvetli anlatı ile hayatın gerçeklerine değişik bir pencereden ışık tutuyor. Film ilerledikçe dedektifler de birer kurbana dönüşüyor. Sona yaklaştıkça kahramanlaşan dedektif filmlerin tersine, çaresizleşen ve kendileri de yedi günahtan birini işlemek zorunda kalan karakterler görüyoruz.

Gündelik hayatta farkında olarak veya olmayarak kullandığımız “nefret diline” dair de bir eleştiri aynı zamanda, Se7en. Yedi günah özelinde David Fincher, adaletten yana masum insanların bile yaptıkları en ufak bir hatayla birer günahkara ne kadar kolay dönüşebileceklerini çarpıcı bir şekilde ortaya koyarak, izleyicilere farklı bakış açıları kazandırıyor.

Filmin başarılı anlatım yapısının oluşumunda en etkin isimlerden biri de görüntü yönetmeni Darius Khondji. Kullandığı teknik ile öyküyü mükemmel bir biçimde bütünlüyor.

Oyuncu performanslarının üst düzeyde olduğu Se7en, David Fincher’ın başarılı kariyerinin başlangıcıdır aynı zamanda. İnsanlara dünyada her şeyin yolunda gitmediğini gösterir David Fincher; ancak bununla beraber insanlara farklı ufuklar katarak onlara bu düştükleri dip noktadan nasıl kurtulacaklarını öğretir.