09.03.2017
Kong: Kafatası Adası
Eski Kong’tan Eser Yok…
Hollywood’un beğenilen bir filmi evire çevirip tekrar tekrar piyasaya sunduğunu bilmeyen yoktur. Kong da adından anlaşılacağı üzere King Kong serisinin günümüzde gün yüzüne çıkan versiyonu olarak vizyondaki yerini alıyor. Peter Jackson’ın King Kong filminden bu yana geçen on iki yıllık süre belli ki yapımcılar için yeterli bir süre olarak tanımlanmış. Bu yüzden de yine gösterişli bir kadro toplanarak yeni filme dönüştürülmüş.
Olayın iyi yönünden düşünürsek yapımcılar bir remake (yeniden çevrim) yapmak yerine önceki filmlerin kalıplarını değiştirerek izleyicinin karşısına yepyeni bir film sunmak istemişler. Artık yeni nesile uyarlanan filmlerde bu eğilim fazlaca gözüküyor. Projenin başına da çok da tanınmayan bir yönetmen olan Jordan Vogt-Roberts getirilmiş. Bakalım Kong: Skull Island beklenen başarıyı gösterebiliyor mu?
Geçmişin İzlerinden İlerleyen Yeni Bir Hikâye…
Filmin konusu da diğer filmlere göre kısıtlı da olsa revizyona gitmiş. Bill Randa (John Goodman) dünyadaki normal dışı varlıkları inceleyen bir gizli bir devlet görevlisidir. Ancak bu birim başarısız araştırmalardan sonra iyice prestij kaybetmiştir. Bunun üzerine Randa son şansı olarak haritalarda yeni tespit edilen Kafatası Adası’na ekibini toplayarak gitmeye karar verir. ABD’de bu kayıp adayı Ruslardan önce bulmak adına Randa’ya çeşitli yetkiler verir. Buna göre ekipte ödüllü bir savaş muhabiri, iyi bir iz sürücü, birkaç bilim adamı ve askerlerden oluşan bir ekip vardır. Sözde yeni bir kaynak arayışıyla gidildiği söylenen yerde, mitolojik canavarların hüküm sürdüğü ve farklı bir ekolojik hayatın devam ettiği bir dünya vardır. Tüm ekip kendini tehlikenin göbeğinde bulur. Kong isimli dev bir goril kafalardaki tüm soruların cevabı olacaktır.
Klasik King Kong filmlerinden farklı olarak adaya giden ekibin farklılığı ve genelde birkaç karakter dışında önemsenmeyen yan karakterlerin farklılığı dikkat çekiyor. Yan rollerde Hollywood’un önemli oyuncuları yer alırken film hikaye anlamında üç farklı hedefe odaklanan karakterlerin peşinden gider. Tüm bu keşif ekibini peşinden sürükleyen Randa ve bilim adamlarının hedefi, dev canavar hakkında kanıt bulup keşiflerinin tadını çıkarmaları ilk hedefleridir.
Askerlerden oluşan ikinci ekip ise Vietnam sonrası savaşı kazanamamanın burukluğuyla yeni bir savaşın peşinden gidip burada zaferle dönmek ilk hedef olmuştur. Filmin can alıcı kısmı ise son nokta olan Kong ve yerlilerin daimi hedefleri… Onların hedefleri konusunda herhangi bir bilgi filmden spoilera dönüşebilir, bu yüzden de es geçeceğim. Ancak bu hedef dolayısıyla film farklı bir noktaya sapıyor. İlk defa bir filmde King Kong figürü bu hedefle beraber farklı bir noktaya evriliyor.
Başka bir anlamda Kong, bu filmle beraber bir anti – kahraman figürü haline gelirken, eski filmlerdeki devasa hayvanın güzel kadına saplantılı derecedeki aşkı klişesi rafa kalkar. Bu yüzdendir ki bu film günümüz dünyasına taşınmayarak sadece adada geçen bir maceraya dönüşür.
Görsel efektlerin ve bir sürü modellenen yaratığın bolca arz-ı endam eylediği filmin genel anlamda eğlenceli bir seyir sunduğunu söylemek gerekiyor. Özellikle yaratılan atmosfer ve kaybolmuşluk hissi filmin geneline yansıtılarak hikâyenin kendi içinde bir yere kadar oturaklı kalmasına imkan tanımış. Bunun neticesinde de Kong, King Kong filmlerinden farklı bir noktada kendini konumlandırmayı başarmış. Filmdeki yıldız isimler sığ diyaloglara boğulurken, aksiyon sahneleri tarafından filmin nefes alması başarılmış.
Doğanın İnsanlarla İmtihanı…
Film testesteron salgılarının arasında militarist bir havanın hüküm sürdüğü dünyada, artık paranoya içinde kendine savaşacak bir düşman arayan ABD’nin doğaya karşı verdiği savaşı da görselleştirmeyi başarmış. Filmin bu açıdan bilinçsiz bir şekilde kötü niyetli olduğunu söyleyebiliriz. Çünkü doğayı kaynak arayışıyla tahrip eden ekiple seyircinin empati kurması hedeflenmiş. Doğal olarak bu anlayış geri tepmiş. Ne denebilir ki doğa her zaman kötü kafaları yenecektir.
Sonuç olarak izlemesi eğlenceli bir film ortaya çıkartılmış. Yıldız isimlerden oluşan kadro, görsel efektlerle yaratılan yaratıkların yanında sönük bir gaz bulutuna dönüşmüşler. Aksiyon sahnelerinin verdiği heyecan ve merak uyandırıcı bir dünyanın varlığı filmin temel izlenme nedenleri olarak ortaya çıkartılmış. Aklınızın bir köşesinde niye aynı filme bir kez daha gideyim sorusu varsa cevabı çok basit… Kong: Skull Island geçmişin köklerine belli bir yerlere kadar sadık kalan ve devamında kendi hikâyesini yaratan bir film olduğu için fantastik aksiyon meraklılarının deneyimlemesi gereken bir işe dönüşmüş. Çok abartılmaksızın iyi bir film olmayı başarmış.