29.03.2017
The Zookeeper’s Wife: İnsanlık Bahçesi
Savaşın Acımasız Yüzü…
Sinema yaşanan trajedileri beyaz perdeye taşıdığı kadar gerçektir. Hollywood İkinci Dünya Savaşı’nda yaşanan hikâyelerin peşinden gitmeye devam ediyor. Savaşın acımasızlığı ve insanların yaşadığı yıkım akıllardan çıkmayan görsellerin tekrar tekrar hissedilmesini sağlıyor. Peki bu yıkım sadece insanların hissettiği bir durum mu? Tabii ki daha fazlası var. Polonya’nın başkenti Varşova’da yaşanan gerçek olaylardan uyarlanan The Zookeeper’s Life / Umut Bahçesi, Yahudilerin yaşadığı soykırımın dışında hayvanların da zarar gördüğü bir hayvanat bahçesinin etrafından hikâyesini şekillendirmeyi tercih ediyor.
Ödül sezonunda Oscar’a oynaması beklenen film, nedendir bilinmez tercih edilmeyerek vizyonun daha serbest olduğu tarihlere ertelenmişti. Böylece bu savaşla yoğrulmuş dokunaklı bir dram vizyondaki yerini aldı. Hikâyesi bakımından ilgi çekici görünen yapım, sinemada pek çok örneklerini gördüğümüz savaşın etkilerini yansıtan filmlere göre hangi aşamada bunu irdeleyeceğiz.
İlgi Çekici Bir Hikâye…
Öncelikli filmin konusunu hatırlayalım. Antonina Zabinski (Jessica Chatain) ve Jan Zabinski (Johan Heldenbergh) bir hayvanat bahçesini işletmektedirler. Ödüllü hayvanlarıyla takdir görürler. Ancak savaş kapıya dayanmıştır. Hitler, Polonya’yı istemektedir. İşgalci kuvvetlerin Varşova’ya girmesiyle beraber onlarca hayvan telef olurken insanların yaşadığı dram anlatılamayacak kadar içler acısıdır. Antonina ve Jan, insanları kurtarmak adına çok riskli bir plan yaparlar. Yahudileri hayvanat bahçesinde saklamaya karar verirler.
Köşeye sıkışmış insanlarla, kafesteki hayvanları benzeştiren metaforuyla akıllarda yer edinmeye çalışan The Zookeeper’s Wife, İkinci Dünya Savaşı filmlerini aklımıza getirdiğimizde Schindler’in Listesi filmiyle akrabalık bağları taşıdığını görüyoruz. Yardımsever bir ailenin zorlu koşullara rağmen risk alarak insanlık görevlerini icra etmeleri sayesinde dokunaklı bir hikayenin kapıları sonuna kadar açılıyor.
Çarpıcı Görüntülerin Etkisi…
Film her ne kadar bir hayvanat bahçesinde geçse de hayvanların varlığı insanların yaşadığı travmaları perdeleyen bir paravan görevi görüyor. Nazi subaylarını idare etmeye çalışırken ana karakterlerin yaşadığı gerilim anları ve binbir planla ulaşılan bazı mevkilerin oluşturduğu ortam neticesinde Yahudi mahallesinde yaşanan insanlık dışı trajediye tanıklık ediyoruz.
Bu vesileyle sefilliğin ve çaresizliğin oluşturduğu zemin, görsel içerik bakımından duygusal ve tahammül edilemez mizansenlerin cereyan etmesine neden oluyor. Bu açıdan filmin yönetmeni Niki Caro ve görüntü yönetmeni Andrij Parekh’i tebrik etmek gerekiyor. Çarpıcı kareleri art arda sıralarken sinemanın nimetlerini layıkıyla kullanıyorlar.
Derinliğe Muhtaç Karakterler…
Jessica Chastain ve Daniel Brühl’ün karakterleri filmde iyi ve kötü tarafı temsil ederken karakterlere derinlik verebilecek ikilemler ve içsel çatışmalar biraz sönük kalıyor. Bunca trajedinin ortasında yaşanan kıskançlık krizleri ve kimi sonucu belli olan eylemler filmin güç kaybetmesine neden oluyor. Film adeta ödül sezonu için hazırlanmış bir şablon film görüntüsü içerisinde duruyor. Fakat yine de bu durumun hakkını vermeyi başardığından dolayı filme şans vermenizde yarar var.
Sonuç olarak The Zookeeper’s Wife hem hikâyesi hem de görsel tercihleriyle iyi bir İkinci Dünya Savaşı dramı olarak akıllarda kalıyor. Akılda kalıcı karelerinin yanı sıra savaşın acımasızlığını yansıtmak konusunda oldukça başarılı bir iş ortaya çıkıyor. Ancak film benzerlerinde gördüğümüz gibi bir şablon filmi olarak adlandırılabilir. Günümüze göre biraz demode bir sineması olsa da eli yüzü düzgün bir yapım olarak seyircinin içinin kıyılmasına neden oluyor. Filmin tahmin edilebilirlik yüzdesinin fazla olması ise eksi nokta olarak kayıtlara geçebilir. Savaş dramlarını sevenlerin kaçırmaması gereken bir yapım olarak vizyondaki yerini alıyor.