22.04.2017

Zer: Acı Değil Acıyı Anlatan Bir Film

Kazım Öz’ün Ustalık Dönemi

Bu sene Uluslararası İstanbul Film Festivali’nde hem ulusal hem de uluslararası seçkide yarışan Kazım Öz’ün Zer filmi vizyona girdi.  Öz’ün sinema kariyerinde olgunluk dönemine girdiğinin habercisi olan Zer , coğrafyalar arası bir şarkının peşinde dönüşen ve değişen bir hikâye.

Kariyerinin ilk dönemlerinden itibaren nitelikli işlere imza atan Öz,  neyi anlattığından öte nasıl anlattığına önem veren bir sinemacı. İlk kısa filmi Toprak (Ax) ile başlayan kariyerinde belgesel, docudrama  ve kurmaca filmler çeken Öz, diğer filmlerine göre daha yüksek bütçeli ve büyük prodüksiyon olan Zer’de nitelikli bir iş çıkarmış.

Amerika’da başlayan hikâye, Afyon ve Dersim’e sürüklenerek nihayete eriyor.  Yıllar önce Afyon’dan Amerika’ya giden bir adamın oğlu olan Jan, New York’ta müzik eğitimi alan, yüksek maddi imkanlarla büyümüş ve tek derdi sevgilileri olan maddi dünyayı temsil eden bir karakterdir. Ama özünde Jan öyle midir?  İnsanın özündeki gün yüzüne çıkmak için çoğu kez ufacık bir kıvılcımı bekler. Jan’ın kıvılcımı hasta olduğu için New York’a tedaviye gelen babaannesinin söylediği Zer türküsü olur. Zer türküsünün peşinde Dersim’e kadar gelen Jan, bir aile sırrını ortaya çıkaracaktır.

Özür ve Yüzleşme İnsanı İnsan Yapan Şeyler

Jan babaannesinin cenazesi sırasında halasından babaannesinin aslında Kürt olduğunu, Dersim soykırımı sonucunda ailesini kaybettiğini ve Türk bir aile tarafından evlat edinilerek asimile edildiğini öğrenir. Babaannesinin söylediği türkü ona kimliğinden tek kalan mirastır. Bu mirası ile dönüşen Jan, kendinden yeni bir acı yaratır. Acı dediğin nedir ki? Bu tür büyük acılar hiç fark etmesek bile DNA ile nesilden nesile genlerle aktarılmaktadır. Bazen bir rüyada, bazen nefes alamama hissimizde, bazen bir mekânda yaşanılan dejavu’da kalbimizin tam ortasına oturur.

Bu coğrafyada yaşayan milyonlarca insanın böyle acıları var. Söze dökülmese de, insanlar bir ömür bu yükle yaşamaya mahkum ediliyorlar. İşte bu yüzden yüzleşme çok önemli. Birbirinden özür dileyebilme, yoluna devam edebilmeni ve acıyı sağaltabilmeni sağlıyor. Geçmişte yaşanan bir şey için özür dilemek neye yarar diyenlere inat, özür ve yüzleşme insanı insan yapan şeyler.  Birlikte yaşayabilmenin ve mutlu olabilmesinin tek çaresi galiba.

Soykırım değil  iade-i itibar filmi…

Dersim soykırımını konu alan ilk kurmaca film olan Zer, acıyı kutsamıyor.  Acı’yı mizah ve gerçek ile yoğurarak seyirciye sunuyor. Özellikle filmin Dersim bölümlerinde yer alan yerli mizahi öğeleri çok sevdiğimi söyleyebilirim. Kürt sineması hakkında yıllardır en önemli eleştirim acıyı çoğaltma,  genelleştirme ve kendi kendine düşman yaratma hissiydi. Yıllar önce Kazım Öz ile yaptığım  bir söyleşide bu konuyu konuşmuştuk. Kendisi mizahi yaklaşımın çok daha önemli bir eleştiri şekli olduğunu söylemişti.  Filmlerinin çoğunda mizahi öğelere de rastlıyorduk. Örneğin Fırtına (Bahoz) filminde de mizah yanı güçlü karakterler ve olaylar mevcuttu.

Zer’de bu mizahi duyguyu bir adım öteye taşıyarak , bize Dersim halkı ve onların yaşam şekli hakkında da ciddi doneler sunuyor. Mesela Dersim’in tatlı akıllı delilerini tanıyoruz.  Düğünlerini görüyoruz, ziyaret kültürünü öğreniyoruz, misafirperverliklerine hayran oluyoruz, coğrafyaya aşık oluyoruz.  Filmi seyrettikten sonra kim güzel bir bahar gününde Pertek’te olmak istemez ki, Munzur’un kan akan suyunu kim merak etmez? Kim Jan gibi bir kamyonetin arkasında gözleriyle aşk yaşamak istemez.  İnsan köküyle yaşar. Kim kökünün dayandığı kadim medeniyete yüz sürmek istemez. Zer filmi, bir soykırım filmi olmaktan öte Dersim halkına ve kültürüne iade-i itibar eden bir yapım olmuş.

Acı Çekmek Kader Değildir…

Jan filmin sonunda rüyalarında ferah ferah suların içinde tertemiz bir geleceğe yol alacaktır. Çünkü artık kim olduğunu bilmektedir. Filmin başında maddi bir karakteri temsil eden Jan , kendini bularak melez ruhunun acılarını dindirmiştir. Coğrafya kaderdir ama acı çekmek kader değildir. Zer filmi yaralarımıza ilacı üfleye üfleye sürmekte, içimizde zer (sarı) bir acı tortusu bırakmaktadır.

Amerika bölümlerinde teknik ve maddi imkansızlıklar yer yer plastik bir etki yaratsa da filmin bütünündeki duyguyu bozmuyor. Hatta Amerika bölümlerinin kısa tutulması bu nedenle isabetli bir seçim olmuş. Daha önce Üç Yol filminde izlediğim ve gelecek vaad ettiğini düşündüğüm Nik Xelilaj, Jan karakterine gerçekten hayat vermiş. Tabii Güler Öktem ve Tomris İncer’i filmde görmek harika bir duygu oldu. Tomris İncer vefatından kısa bir süre önce çektiği Zer’de esaslı jübile yapmış. Oyunculuğu karşısında şapka çıkarmamak ve göz yaşı dökmemek imkansız. Çok kısa ama çok etkili oyunculuğuyla Füsun Demirel’i de anmak ve hakkını vermek lazım. Oyunculuk anlamında filmin en zayıf halkası kuşkusuz Jan’ın babasına hayat veren Levent Özdilek.  Çok iyi bir oyuncu olduğunu bildiğimiz Levent Özdilek , bu sefer rolüyle kan uyuşmazlığı yaşamış.

İyi kurgu, iyi görüntü yönetimi ve Kazım Öz’ün yönetmenlik becerisi filmi öne çıkaran diğer etmenler.  Öz’ün sinemasıyla ilgili bir dil arayışında olduğunu ve kendine has bir üslup edindiğini görüyorum.  Sinemamız açısından mutluluk verici bir durum. Bu hafta sınırlı sayıda salonda vizyona giren Zer filmine bir şans vermenizi diliyorum.  Kardeşçe barış dolu yarınlara bir katkınız olsun…

* Jan Kürtçe acı demek.