14.05.2017

Yeni Başlayanlar İçin Hayatta Kalma Sanatı: Ergenlik Sancılarında Boğulan Bir Yas Hikâyesi

İlk Film Olmanın Acemiliği…

İlk gösterimini İstanbul Film Festivali’nde yapan Yeni Başlayanlar için  Hayatta Kalma Sanatı, bir gencin ailesinin ölümünden sonra arkadaşıyla beraber kendini keşfetme yolculuğunu anlatıyor. Filmi bir yas filmi olarak da nitelendirebiliriz. Burak Serbest’in yönetmenliğini üstlendiği yapım vizyondaki yerini alıyor.

Film ilk tahlilde uzun ve gösterişli isminin altını dolduramıyor. Dram ve komedi türü arasında kararsız kalarak filmin renginin belirsizliğe sürüklenmesine seyirci kalıyor. Hikayesine serpiştirdiği parçacıkları senaryo şablonunda toparlamasını bekliyorsunuz. Ancak bunu yapmak yerine gereksiz mizansenlere yoğunlaşınca zamanın geçtiğini fark edemiyor. Hansel ve Gratel misali geriye baktığında o parçacıkların çoktan  unutulduğunu ve kuşların parçacıkları yediğini benimseyemiyor. Böylece hikaye havada kalıyor.

Klişeler Rahatsız Ediyor

İki gencin ailelerinden uzaklaşmaları sebebiyle birbirlerine tutunma çabaları ise ergenlik bunalımları arasında yapay duran bir konuya dönüşüyor. Örneğin ailesini kaybeden karakter tam bir Hollywood klişesi olan viskiye kendini veriyor. Ya da çok abuk bir şekilde evde bulunan tabanca ile manasız bir intihar arayışına giriyor. Tamam o ruh psikolojisiyle bu tür nöbetlere girmesi mantıklı karşılanabilir ama tabancayı buluş tarzı ve çiğ duran oyunculuğun inandırıcılıktan uzak yapısı nedeniyle hareketler sığ kalıyor. Nitekim o kadar zengin olduğu iddia edilen birinin en iyi karavanı kiralarız deyip Transit bozması bir karavanla ortaya çıkması da hikaye matematiğine uymayan unsurdan oluyor.

Film birçok sahnede klişe hikayesine yön verip farklılaşacağı fırsatları teker teker harcıyor. Bunun neticesinde seyirciyi kazanamayarak vakit kaybı hissi uyandırıyor. Filmi bağımsız bir yapım olarak yorumlarsak özgür bir düzlemde yaratıcılığına kilit vurması affedilebilir bir şey değil. Seyirci olacakları kolayca tahmin edebildiği için senaryo albenisizliğiyle filme güç kaybettiriyor.

Senaryodaki Seçimlerin Fazla Tahmin Edilebilir Olması İzlenebilirliği Etkiliyor

Belki de yönetmenin hikayesini beklenmedik olaylarla cazip kılması, filmin izlenebilirliğini arttırabilirdi. Bu haliyle ne yazık ki birbirine benzeyen başarısız Amerikan bağımsızlarını hatırlatıyor. Ne oyunculuklar tatmin ediyor, ne de hikayesinin pek bir özelliği yok. Filmin içindeki çatışmalar yetersiz kalıyor. Bu yüzden de atmosfer kurmakta başarısız oluyor. İlaveten oyuncuların fiziksel açıdan karakterlerle uyuşmamasını hikayedeki kaybeden karakter olmalarına bağlayabiliriz. Yine de bu kolaycılık olur. Karakterler ve kasting eşleşmeleri bile uyumsuz kalıyorlar.

Filmdeki aşk hikayesi bile bir yere varmayan bir yan hikaye olmaktan öteye gidemiyor. Açıkçası yönetmenin fazlaca aklının karıştığını ve filmin genelini iyi toparlayamadığını söylersek yanılmayız. Yeni Başlayanlar İçin Hayatta Kalma Sanatı, ne yazık ki bir sanata dönüşmeksizin başarısız bir deneme olarak akılda kalıyor. Belki de hikayenin olgunlaşması için zamana ihtiyaç vardı ve bu sürecin aceleciliği filme de yansıdı. Filmin durumunu ancak bu son cümle açıklayabilir.