09.06.2017

The Mummy: Para İçin Canavarlaşma Hevesi

Londra’da Mumya Filmi Çekmek?

Hollywood’un gözde aktörlerinden Tom Cruise‘un artık kendine has bir aksiyon filmleri stili var. Bir filmi gördüğünüzde tam bir Tom Cruise aksiyonu diyebiliyoruz. The Mummy de fragmanlarından izlendiğinde bu yönelim içerisinde gibi duruyordu. Peki filmi izleyince ne değişti? Klasik Tom Cruise aksiyonlarından neyi eksik, neyi fazla? Yurtdışından gelen ilk eleştirilerin de fazla olumlu olmadığını düşünürsek The Mummy’i etraflıca irdeleyebiliriz.

Filmin konusunu kısaca özetleyelim. Nick Morton (Tom Cruise) arkadaşıyla orta doğuda tarihi eserler bulup buradan voliyi vurmayı hedefleyen iki askerdir. Yanlışıkla bir noktada Mısır’a ait tarihi eserler bulurlar. Açılmaması için kilitlenen bir mezar bulunur. Ancak her nasılsa bu mezar açılır ve Nick mumyanın lnaetine maruz kalır. Artık bu lanetten kurtulmak için çabalarken bir yandan da mumyanın yıkıcılığını durdurmak zorundadır.

Bu film 2000’li yılların başında çekilseydi, belki de şu an eğlenceli bir filmin varlığından bahsedebilirdik. Ancak geçen zaman içerisinde çokça denenen aksiyon mizansenleri ve hikaye anlamındaki farklılıkların sıradanlaşması yüzünden The Mummy zamanın gerisinde kalmasına rağmen günümüze konumlandırılan bir proje haline getirilmiş.

Eski Mumya’yı Referans Almak Hata Olur

1999 ve 2001 yıllarında gişede hatırı sayılır başarı elde eden The Mummy serisi, o dönemin şartlarına iyi ayak uydurarak mantıklı bir anaakım klasiği olmayı başarmıştı. Ancak geçen zaman içerisinde süper kahraman filmlerinin gişe yarışlarını domine etmesi ve bu filmlerle büyüyen bir nesil düşünüldüğünde, adeta geek tayfası finans açısından bir süper güç haline geldiler. Doğal olarak bu dönemde ortaya atılan her fikrin bu şablonun eleğinden geçirilerek yapıldığını söylemekte fayda var. Bu maksatla da sinemanın canavarlarının bir anlamda korku figürlerinin aksiyon sinemasına yedirilerek bir seriye dönüştürülmesi fikri, yapımcılara mantıklı geldi.

Önceki seriyle hiç alası olmayan yeni The Mummy, bu kapsamda ard arda çıkacak Dark Universe filmlerinin ilki olarak izleyiciye sunuldu. Tom Cruise klasik aksiyon filmlerinde yaptığını, bu sefer korku öğelerinin fazlaca olduğu bir yapımda denediğinde uyuşmayan kanın kokusu tüm seri başlamadan önce erkenden geldi.

Hollywood’un Para Bürüyen Gözlerinde Işıltı Yok

Savruk bir senaryoya oturtulmuş olan Dark Universe evreni, korku figürlerinin aksiyonda kullanılmasıyla beraber bir ucubeye dönüşüverdi. Böylece A sınıfı aktörler kullanılarak ortaya dev bütçeli B filmleri çıkmaya başladı. Örneğin bu filmde yer alan Dr. Jekyll, Mr. Hyde karakteri Londra’nın gotik atmosferinden kopup bir klasiği izleyiciye sunacakken, alternatif bir evrende varlığını sürdürürken Londra’da geçen bir mumya filminin içinde kendini buluyor. Bu hikaye ne kadar tutarlıdır tartışılır, film Hollywood filmlerinin klişelerini bir bir izleyiciye dizerken şaşırtıcı olmak namına hiç gayret göstermiyor. Benzer filmlerde gördüğümüz tahmin edilebilir gidişat, sadece birden fazla kahramanı aynı filmde görmek namına dizayn edilmiş sinemadaki devasa talk-show programlarını andırmaya başladı.

Önce solo hikayelerle seyirci karakterlere ısındırılıyor. Sonra grup performanslarla bilgisayar oyunlarını andıran filmler ortaya çıkarılıyor. Bir anlamda para için çıldıran yapımcıların kıyıda köşede kalmış her karakteri süper kahramanlaştırmaya çalıştığı bir dünyayla karşılaşıyoruz. Başroller yine dokunulmazlığını koruyor. Olumsuz bir yansımaya panzehirler hazırda bekletiliyor. Adeta bir sonraki filmleri çekmek için ilk filmi çeker hale gelindi.

İçi boşaltılan korku filmlerinin derinlikli dramatik yapısı, yazı serinleten aksiyon filmlerinden öteye gidemiyor. Film her ne kadar bir mumya filmi lanse edilse de, zombi filminden farksız görünüşüne bir açıklama getiremiyor. Önemli olan izleyiciyi uyanık tutmak ve filmlere gelmesini devam ettirmek… Başka da bu filmleri yapmanın mantıklı bir gayesi yok gibi. Tom Cruise kariyerinin en kötü filmine imza atarken, bağımsız işlerle bir kariyer yapmak yerine bir anda sektörün kanunlarına yenik düşen yönetmen Alex Kurtzman küçük dünyasında iyi filmler yapmak yerine büyük dünyanın içinde sinema enkazlarını yeğliyor. İlk filme dahi tahammül edemezken bu filmlerin devamının olacağı düşüncesi, şimdiden bu seriden seyirciyi soğutmaya yetiyor.