15.06.2017

The Wall: Açık Alanda Can Pazarı

ABD Askerlerinin Kurbanlıkla İmtihanı

ABD halkının en çok destek verdiği konulardan biri olan ülkenin savunma sektörü yani askeriye ya da ordu sinemada farklı hikayelerle yer almayı sürdürüyor. Malum ülkede bu kadar destek alınan bir mecrayı beslemeden olmaz. Bu yüzden de zaman zaman ABD’nin en büyük propaganda aracı olan Hollywood’dan pek kar amacı gütmeyen ama yine de filmin başarılı olduğu takdirde arkasında durulan filmler ortaya çıkıyor.

Deneyimli yönetmen Doug Liman da minimalist bir hikâyeyle bu boşluğu dolduracak bir projeyle seyirci karşısına çıkmayı kabul etmiş. Daha çok dizi senaristliğinden tanınan ve başarısız birkaç filme senaristlik yapan Dwain Worrell da senarist koltuğuna oturtulmuş gibi gözüküyor.

Phone Booth Filmiyle Akrabalık Bağları

The Wall ya da Türkiye’deki vizyon adıyla Sniper: Duvar, yakın geçmişten hatırlayabileceğimiz Joel Schumacher filmi Phone Booth ile akrabalık bağlarına sahip denilebilir. İki filmin de ortak özelliklerinden biri olan açık alanda kapana sıkışan ve sadece gizlenebileceği yerlere sahip kişilerin gerilim dolu anlarını sinemaya yansıtıyor.

Phone Booth’un aksine The Wall’da ana karakter tek başına mücadele etmek yerine yanında arkadaşıyla beraber hayatta kalma mücadelesi veriyor. Phone Booth kabaca tanımlarsak militarist versiyonu olan bu film, klişe ABD askeri mantelitesi yerine Bosna Savaşı’ndaki sniper gerilimine dönüştürülseydi, kesinlikle daha ilgi çekici bir işe dönüşecekken izleyicinin çok da ilgisini çekmeyen işgalci bir ordunun sözde kahraman iki askerini merkezine oturtuyor. (Genelde ABD halkı askerleriyle gururlanırken kahraman diye bahseder.)

John Cena Faktörü Filmi Baltalıyor

İki askeri oynayan oyunculardan Aaron Taylor-Johnson daha geçen sene Altın Küre ödülünü yardımcı erkek oyuncu kategorisinde kazanırken gelecek için ümit verirken nasıl projelerle kariyerine devam edeceği merak ediliyordu. Belli ki oyuncu projeyi kabul ederken biraz daha art-house bir işte oyunculuğunu sergilemek istemiş. Ancak Nocturnal Animals’daki oyunculuğunun onda birini bu filme yansıtamamış.

Yansıtamamasının nedenlerinden biri de yanında ona eşlik eden eski Amerikan güreşçilerinden olan John Cena’nın varlığı olduğu söylenebilir. Fiziksel yapısı nedeniyle bu role seçilen Cena, ne yazık ki oyunculuk namına herhangi bir ışıltıyı kendinde var etmeyen ve sadece spor dünyasındaki popüleritesinden dolayı filmlerde yer alan bir adam olduğu gerçeği var. Spor desem de Amerikan Güreşi’nin daha çok gösteri dünyasına ait olduğunu da hatırlatmak da fayda var. Bu yüzden de Hollywood bu tip oyuncuların, aksiyon sinemasında başarılı olabileceklerini düşünüyor. Nitekim Dwayne Johnson örneği de bu konuda az da olsa başarılı olunabileceğinin kanıtı gibi gözüküyor. Ancak John Cena da ne yazık ki oyuncu kumaşı yok.

The Wall minimalist hikâyesini Liman’ın ortalama yönetmenliğiyle bir yere kadar canlı kılmayı başarıyor. Ancak senaryonun pek sürpriz içermemesi ya da içerdiği sürprizlerle pek şaşırtamaması nedeniyle yavan bir film olmaktan kurtulamıyor. Başroldeki oyuncuların uyumsuzluğu ve zenginleştirilemeyen görsel yapının etkisiyle The Wall’ın gerçek anlamda başarılı bir iş olamadığını kavramak zor olmuyor. Film kimi anlarda gerilim dozajını yükselterek artı puan kazansa da filmdeki tüm manevralarında haklı konuma erişemiyor. Haftanın ne şiş yansın, ne şişhane filmi…