15.09.2017
American Assassin: Terör İkliminde İntikam Yanılsaması
Politik Aksiyon Severlere…
Hollywood her sene Türkçe adı Suikastçi olan bir film armağan ediyor. Bu seferki filmimiz ise American Assassin… Daha çok televizyon projeleriyle tanınan Michael Cuesta filmin yönetmen koltuğundaki yerini alıyor. Politik bir aksiyon filmi olarak yorumlayabileceğimiz yapımın içinde barındırdığı nükleer bomba sahnesini düşündüğümüzde, Kuzey Kore’nin nükleer bomba testi yaptığı dönemlere denk getirilmesi acaba bir tesadüf mü, yoksa ABD adına bir algı yönetimi mi? Ne de olsa halk arasında bir deyiş vardır. ABD dünyayı Hollywood filmleriyle yönetir. Bu açıdan bu sözün doğruluğu konusunda bir cevap olmasa da düşünmemiz gerektiği aşikar…
Filmin konusunu kısaca özetleyelim. Mitch Rapp (Dylan O’Brien) sevgilisiyle tatildeyken bir terör eylemi sonucunda trajik olaylar yaşar. Bunun üzerine kendisine söz veren Mitch teröristlerin kökünü kazımaya karar verir. Bir olayda başarılı olunca CIA onu özel bir terör bölümüne dahil etmek ister. Tek sorun onu eğitecek olan ve farklı yöntemler kullanan psikopat Stan Hurley (Michael Keaton)’dır. Bu ikili arasında soğuk bir gerilim yaşanırken teröristler uyumamaktadır ve bu eylemi durdurmak için ellerindeki tek şans Mitch ve Stan’dir.
Ailevi yıkımlardan sonra oluşan baba – oğul ilişkileri freudyen okumalara açık düzlemiyle sinemada çok fazla yer alan temalardan biridir. Hollywood senaristleri de bu durumu çok sevdiklerinden muhakkak tür ayrımı yapmadan kullanırlar. American Assassin’de de Mitch ve Stan’in ilişkisini buna benzetebiliriz. İki karakter arasındaki suni gerilimler filmin karakterler arasındaki çatışmasına olanak verirken aslında filmin senaryo hatalarına da zemin hazırlıyor.
Senaryo Açıkları, Mantık Hataları…
Çok özel ve geçilmesi zor bir eğitim olarak lanse edilen anti – terörist biriminin eğitimi son derece basit bir şekilde geçilirken izleyiciyi inandırmayı başaramıyor. Bu ve bunun gibi bir sürü örneği içinde barındıran film, yapılan operasyonlardaki mantıksız hamlelerle de akıllıca olmayı başaramıyor. Gelişen teknolojilerin olanaklarından yararlanan bu timin, ana karakterini zorlayacağına onu aileye dahil etmek için çabalıyor oluşu, filmin dramatik çatısındaki eksiklerin göze rahatça çarpmasına neden oluyor.
Michael Keaton kendine has bir karakter yaratırken zorlanmıyor. Stan karakteri geçirdiği savaş deneyimleri sayesinde acımasız ve hedefe odaklı anlayışıyla tam bir idealist mentordur. Kendisine itaat edilmesini ister ama bir yandan da karşıt insanları sever. Yani kısaca yaratılan karakter ne kadar başarılı canlandırılsa da klişe bir eğitimciden öteye gidemiyor maalesef. Buna rağmen Keaton’ın her rolünde daha da ustalaştığını görmek izleyicilere keyif veriyor.
Öte yandan yeni Paul Walker olarak lanse edebileceğimiz Dylan O’Brian’ın ise deneyim kazanarak Walker’ın tahtı için çok çalışması gerekecek. Çünkü filmin başrolü olmasına rağmen oyuncu tek başına filmi sürükleyemezken yan karakterlerle paslaşma ihtiyacı duyuyor. Bu durum da oyuncunun daha çok çalışmasının gerekliliklerini ortaya çıkarıyor.
Özensiz Ayrıntılar, Yapay Setler…
Filmin politik altyapısı yüzeysel geçilirken filmdeki setlerin bir yere kadar inandırıcı olduğunu söyleyebiliriz. Ancak bazı sahnelerin de İstanbul’da geçtiğini varsayarsak yerli halkın yapılan hatalara karşı kayıtsız kalmayacağı ve filmin sadece ABD’lilere yönelik yapıldığı çok belli oluyor. Filmin ayrıntılardaki özensizliği filmin kalitesini düşürüyor. Patlama ve çatışma sahnelerini filmden çıkarttığımızda karşımızda televizyonda görsek şaşırmayacağımız A imkanlarla çekilen B filmi sonuçlarına yenik düşen bir film ortaya çıkıyor.
American Assassin aksiyon meraklıları dışında çok da kimseyi tatmin edemeyecek ve unutulmaya karşı direnemeyecek bir film olarak vizyondaki yerini alıyor. Haftanın sıkmayan ama size bir şey de katmayan filmlerinden biri diyebiliriz. Günümüzün terör iklimini arka plan yapması dışında çok da yenilik içermiyor. Kendi intikamı için ille de anti-terör timine girmesi gerekiyor muydu? Yoksa Hollywood ABD’nin reklamına katkıda bulunmak için mi bu filmi öne sürdü. Özellikle filmin adındaki “American” ibaresi de bu düşündürücü durumu destekler cinste bir detay olarak algılanabilir.