27.11.2017
Safe
Safe (Güvenli) – 1995
Yönetmen: Todd Haynes
Oyuncular: Julianne Moore, Xander Berkeley, Dean Norris…
Todd Haynes, Safe filmiyle 20. ve devamında 21. Yüzyılın en önemli meselelerinden birine parmak basıyor. Haynes, çevre kirliliği, zararlı gazlar, günlük hayatta kullandığımız ve çevreye zararlı birçok alışkanlığı, aslında neredeyse bağımlısı olduğumuz birçok şeyin hayatımızı nasıl tehdit ettiğini Carol karakteri üzerinden gözler önüne seriyor. Lakin bu şekilde anlatınca sakın sıkıcı, didaktik bir yapım akla gelmesin. Haynes, büyük bir ustalıkla yazdığı senaryosuyla, yaşattığı çaresizlik ve sıkışmışlık hissi bir an bile dinmeyen başarılı bir psikolojik gerilime imza atıyor.
Julianne Moore’un hayat verdiği Carol, üst orta sınıfa mensup bir adam ile evli, tek yaptığı arkadaşlarıyla görüşmek, alışveriş yapıp, evi dekore etmek, kuru temizlemeciye kıyafet götürüp, sonra da onları almak ve en önemlisi bir şeyler hissetmese de kocasına kadınlık görevini (!) yerine getirmek olan bir karakterdir. Alkol hatta kahve bile içmeyen, sürekli pembe kıyafetler içerisinde boy gösteren, kusursuz, ideal bir eş ve birey olarak sunulur Carol bize ilk andan itibaren. Fakat gerçek olmayacak kadar kusursuz olan bu hayat birden bire ivme değiştirir: Carol, çevresindeki her kokuya, her yiyeceğe neredeyse alerjik bir tepki vermeye başlar.
Yaşadığımız çağı göz önünde bulundurunca Carol’ın tüm bunlara reaksiyon göstermesi aslında gayet anlaşılabilir bir durumdur. Fakat fiziksel olarak bir problem bulamayan doktorlar başta olmak üzere Carol’ın bu durumuna kimse bir anlam veremez. Çevresindeki herkes onu dışlamaya hatta onu yargılama yoluna gider. Carol da çözümü onun gibi olanlarla bir araya gelmekte bulur. Asıl kırılma da burada yaşanır ama. Carol’ın iyileşmek için gittiği kamp ve burada uygulanan yöntemler de Carol’ı iyileştiremez.
Haynes, Safe ile oldukça seyirciyi çaresiz bırakan bir film tercihi yapmakta. Zira filmde tıpkı Carol gibi çözüm umduğumuz, son çare olarak gördüğümüz oluşumdan da kısa sürede koparıyor bizi Haynes. Aslında ilk andan itibaren yaşadığımız çağın hayatlarımızı nasıl tehdit ettiğini söylerken bu durumu avantaja çevirmeye çalışan oluşumlara olan güveni de zedeliyor. Yaşadığı rahat hayattan koparak, küçük bir bölgeye sığınmak zorunda kalan ve burada da minicik bir odaya kapanan, kısacası sürekli içe doğru bir yolculuğa bizleri sürükleyen Carol’ın sıkışmışlığı ve çaresizliği adeta biz seyircileri de nefessiz bırakıyor. Bu izlenmesi, başa çıkılması zor filmde Moore’nin enfes oyunculuğu, sarı rengin (tehlike) hâkimiyetindeki görüntülerin başarısı ve elbette boğazımızı düğümleyen final sahnesini unutmak mümkün değil.
Filmin eleştirisine buradan ulaşabilirsiniz.