11.01.2018

The Post: Özgür Basın Susturulamaz!

Basın ve Devlet Sırları…

Özgür basına inancımızı yitirdiğimiz güzel ülkemizde basının görevlerinin neler olduğunu vurgulayan bir film daha vizyona giriyor. Ödül sezonunda bol bol adını duyduğumuz The Post, Steven Spielberg’ün yönetmenliğinde ilham verici bir filme dönüşüyor. Başrollerinde Meryl Streep ve Tom Hanks, filmin öne çıkan pek çok unsurundan sadece ikisi olarak filmin öne çıkan yüzü olarak takdim ediliyorlar. Peki filmi farklı kılan noktalar nedir? İşte bu sorunun peşinden gideceğiz.

Washington Post gazetesinin Nixon döneminde ortaya çıkan meşhur skandalını ortaya çıkartan destansı gazetecilik kararını merkezine alan yapım, dönemin şartlarına göre yaşanılan tüm sıkıntıları yalın ve etkileyici bir şekilde sunarken, zamanın ruhunu izleyicisine tüm anlarıyla aktarmayı başarıyor.

The Post’u incelemek istersek, öncelikle içeriğinde bulunan unsurlara göz atmamız gerekiyor. Gazeteciliğin araştırma sürecinden tutun da, etik kurallar hakkında görüşlerini, muhbirlerin önemini, takım çalışmasını ve gazeteciliğin hükümetlere karşı nasıl bir tavır geliştirebileceği üzerine ders niteliği taşıyan bir senaryoya sahip olması ve son derece klasik bir anlatıya sahip sinemasında cesur olmayı başarmasıyla hatırlanabilecek bir meydan okuma olarak özetleyebiliriz.

Spielberg sinemasında çoğunlukla gördüğümüz taraf tutan bakış açısı, bu sefer halkın tarafını seçerek doğrunun peşinden gidilmesi gerektiğini cüretkar bir şekilde sunmayı tercih ediyor. Hükümet ile başı derde giren bir grup gazetecinin tüm zorlamalara rağmen direnç göstermesi ve öncü niteliği taşıyan adımlarda bulunması, filmin içerik açısından ne kadar da önemli bir konuyu işlediğini idrak etmemizi sağlıyor.

 

Kusursuz İşleyen Oyunculuklar

Özgür basınının elini kolunu bağlamak isteyen hükümetin baskıcı tutumunun yanı sıra, kadın haklarının önemine vurgu yapan film, Meryl Streep’in canlandırdığı güçlü kadın profilinin en güzide sembolü olabilecek Kay Graham karakteriyle son derece iyi temsil edilen bir kadın profili çiziliyor. Ataerkil bir sistemde tıkanan toplumun kurallarına boyun eğmeyen bir kadının güçlü duruşu ve zamana yön vermesi bile filmin kadınlar açısından ne kadar önemli olduğunu resmediyor.

Tom Hanks kararlı, idealist ve isyankar gazete patronu Ben Bradlee rolünde karakterinin iç dünyasını ve takım çalışmasına yönelik yaklaşımı son derece başarılı bir şekilde yansıtmayı beceriyor. Filmin yan karakterlerinin filme katkısı ise tartışılmaz bir şekilde cezbedici bir hale getirilmiş. Bob Odenkirk, Carrie Coon, Tracy Letts, Bruce Greenwood, Matthew Rhys gibi oyuncular makinenin dişlileriymişçesine tıkır tıkır işleyen bir hikayenin kusursuz parçaları olmayı başarıyorlar.

Filmin ilk yarısında serpilen ayrıntılar ve gelişen olayların ortaya çıkardığı durumlar, klasik Hollywood anlatısından beklenen bir kurguda hızlı bir şekilde gerçekleşmese de, Spielberg’ün son dönemlerinde rastladığımız olgun anlatımı bu filmde bulmak mümkün oluyor. Sabırlı bir şekilde hikayenin tüm köşe taşlarını yerleştiren yönetmen, filmin ikinci yarısında boy veren gerçekleri seyircisine nefessizce aktarıyor. Gerilim dozajının artmasıyla beraber heyecanı katlayan bu anlatı, bir gazetecilik filminin de olması gereken kararlılığı sergiliyor.

Spielberg Geçmişi Kullanarak Günümüze Ayna Tutuyor

Filmin Spotlight ya da başka gazetecilik filmleriyle karşılaştırmak pekala olası görünüyor. Ancak bunu yapmak yerine filmi tek başına kabul etmek bana biraz daha cazip gelen bir nokta oluyor. Spielberg bu önemli ve son derece ciddi konuyu başarılı bir filme dönüştürürken, filmin sonunda izleyiciyi şaşırtacak bir ironiyi de kullanmayı unutmuyor. Bu küçük ayrıntı bunca yaşanan olayların daha da değerlenmesine neden oluyor. Bu sahne bir bakıma Spielberg’ün neden bu kadar değerli bir yönetmen olduğunu kanıtlıyor.

Sonuç olarak The Post kadın haklarına değinen üslubu ve gazeteciliğin olması gereken şeklini yansıtması itibariyle son derece değerli bir film… Tüm oyuncularının kusursuz performansları, iyi çekilmiş sahneler ve iyi bir senaryo… Bir seyirci sinemadan daha başka ne isteyebilir ki? Spielberg demode bir konuyu günümüzde anlatarak zamanın değişmesine rağmen hâlâ yaşanan olayların aynı olduğunu vurguluyor. Ülkemizdeki tüm gazetecilerin bu filmi izleyerek dersler alması gerektiğini söyleyebilirim. Haftanın yabancı filmi olarak değerlendirilebilir.