04.09.2019

Acele Baba Aranıyor: Dünyayı Değiştiren Küçük Adımlar

Yazarın Film Puanı: 10/6

Arap Baharı’nı en sert ve acımasız bir şekilde yaşayan ülkelerden biri olan Suriye’de 2011 yılında başlayan iç savaşla beraber dünya büyük bir değişime girdi. Suriye’de gerçekleşen bu olayların etkileri hemen hemen tüm dünyaya dalga dalga yayıldı ve günümüzde de halen etkileri sürmeye devam ediyor. Ülkesindeki zulüm ve savaş ortamından kaçan milyonlarca Suriyeli, ülkemiz başta olmak üzere çeşitli Avrupa ülkelerine yasa dışı yollardan girmeye çalıştı. Kimilerinin hikâyesi bir nebze olsun mutlu sonla bitti ve istediklerini az da olsa elde ettiler. Barınabilecekleri ve karınlarını doyurabilecekleri bir ülkeye sığınanların aksine azımsanmayacak sayıda olanların hayatı ise umut yolculuğu denen macerada son buldu.

Dünya üzerinde milyonlarca mülteciye kapılarını açan ülkemizin aksine Avrupalı devletler mültecilere karşı ilk günden itibaren daha temkinli ve soğuk davranıp bu duruma karşı vatandaşlarını korumak adına birçok sert önlem almak zorunda kaldı. Ülkelerinde yaşayan mülteciler için çok sıkı güvenlik önlemleri alan ve oturma izni olmayanları hemen sınır dışı eden bu ülkeler, gözlerinde küçük de olsa bir umut ışığı olan mültecilerin korkulu rüyası oldu.

Sizler için ele alacağımız Acele Baba Aranıyor (Damien veut changer le monde – Adopt a Daddy) filmi de merkezinde mülteci sorununu ele alan ve yönetmenlik koltuğunda Xavier de Choudens‘nin yer aldığı eğlenceli bir komedi. Franck Gastambide ile Melisa Sözen‘in başrolleri paylaştığı film, Fransa’da mültecilerin çocuk olsalar da ne tür zorluklar çektiklerini mizahi bir yolla anlatıyor.

Filmin başkarakterleri, ilkokul öğretmeni Damien ile avukat kız kardeşi Melanie. Damien ve kız kardeşi Melanie mutlu bir çocukluk geçirmişlerdir; ancak annelerinin ölümünden sonra bir anlamda ailenin büyüsü bozulur. Aradan yirmi yıl geçer, Damien artık bir ilkokul öğretmenidir. Ülkede kalması için gerekli evrakları olmayan bir öğrencisi, annesiyle birlikte sınır dışı edilecekken, Damien yetkililere çocuğun kendi çocuğu olduğunu söyler. Kız kardeşi, en yakın arkadaşı Rudy ve dişli bir avukatı da yanına alarak çocuğu ve annesini kurtarmak için amansız bir savaşa girer. Benzer durumdaki onlarca çocuğun kurtarılması gerektiğini fark eden Damien ve kız kardeşi, bürokrasinin sınırlarını zorlar ve olaylar gelişir.

İhtilalden Günümüze

1789 Fransız İhtilali‘nin simgelerinden biri olan Liberté, égalité, fraternité (Özgürlük, Eşitlik, Kardeşlik) özdeyişi, film açısından son derece önemli bir yerde konumlanıyor. Özgürlüklere karşı mücadele eden bir anne ve babanın meyvesi olarak dünyaya gelen Damien ve kardeşi Melanie’nin hak arama mücadelesi film boyunca komedi unsurunun da kontrollü bir şekilde kullanılmasıyla ele alınıyor. Ülkesindeki çoğunluğun aksine mültecilere karşı daha sevecen davranan ve çocukların eğitim hayatlarından mahrum bırakılmaması gerektiğine inanan Damien’in eşitlik ve kardeşlik adına yaptıkları Avrupa’nın mültecilere yönelik tavırlarına da bir eleştiri niteliği taşıyor.

Bir Öğretmenden Daha Fazlası

Sınır dışı edilme tehlikesiyle karşı karşıya kalan bir anne ve oğlunun hikayesine kayıtsız kalamayan Damien için ilerleyen süreç hiç ama hiç eskisi gibi olmayacaktır. Bizim deyişimizle elini verip kolunu kaptırma aşamasına gelen Damien’den yardım isteyen diğer mülteciler filmin de tüm seyrini değiştirir ve hikaye bir anda Damien, avukat kız kardeşi ve diğer arkadaşlarının da dahil olduğu bir seferberlik mücadelesine döner. Bu mücadele içinde belki de anne ve babasından gelen genetik miras, mücadeleci ve otoriteye karşı olma yetisi ile bir anda Damien’in zihninde belirip eyleme geçmesine yol açar. Müllteciler açısından hayatta kalmaya çalıştıkları bir ülkede karşılarına adeta tutunacak bir dal olarak çıkan Damien’in varlığı da Tanrı’nın bir lütfu olarak görülür ve Fransa bürokrasisine karşı topyekün bir seferberlik mücadelesi başlar.

Artısıyla Eksisiyle

Komedi yönü ağır basan bir film olmasına karşın alttan alta işlenen dram faktörü de film özelinde yadsınamayacak bir gerçek olarak karşımıza çıkıyor. Avrupa’nın mültecilere karşı bakışına bir eleştiri niteliği taşıyan ve olaya biraz olsun mülteciler ve onların çaresizlikleri tarafından bakmamızı sağlayan film, buna karşın duygu sömürüsü yapmadan derdini anlatmayı başarıyor.

Damien’in anne ve babasının hikâyesini ilk dakikalarda hızlıca işleyen ve asıl konuya apar topar bir giriş yapan film, geriye kalan dakikalarda biraz daha ayağı yere basan bir tempoda ilerliyor. Filmi biz Türk sinemaseverler açısından takip etmeyi sağlayan en önemli faktör hiç kuşku yok ki başarılı oyuncu Melisa Sözen‘in de başrolde yer alması. Almış olduğu süre boyunca başroldeki partneri Franck Gastambide ile uyunlu bir ikili oluşturan başarılı oyuncunun performansı da fena değildi. Sıkıcı olmayan senaryosuna rağmen çok vurucu olmayan bir hikaye anlatımı olan film, yine de eli yüzgün yapısıyla şans verilebilir.