08.09.2020

Aether: Hasankeyf’e Ağıt

Yazarın Film Puanı: 10/6

Ülkemizde tarihi ve kültürel eserler ile doğal güzelliklere karşı olan düşmanlık hepimizin malumu. Özellikle son 10-15 yılda ülkemizin hemen hemen her yerindeki güzellikleri talan etme ve betonlaştırma politikası her okuduğumuz haberde ve gördüğümüz fotoğraf karesinde içimizi acıtıyor. Siyasi iktidarın yasalarda yaptığı değişiklikler ve yönetmeliklerdeki düzenlemeler şirketlerin kent ve doğal hayat üzerindeki yetkilerini giderek artırarak içinden çıkılmaz bir boyuta gelerek hiç durmadan da devam ediyor.

Yapılan bu talanların arasında neler mi var: Ormanların depolama alanı olarak kullanılması yolunun açılması, sit alanlarının daraltılması, deprem toplanma alanlarına yapılan beton yığını AVM’ler, Karadeniz’de yapılan HES’ler, yeşilin türlü türlü tonunu barındıran alanların altın madeni olarak işletmeye açılması, Samsun’dan Artvin’e sekiz ilin yaylalarını birbirine bağlayacak 2 bin 600 kilometrelik “Yeşil Yol Projesi” saçmalığı, nehir ve göllerin kaderine terk edilmesi, zeytinliklerin termik santraller için acımasızca kesilmesi, İstanbul’un doğal hayatına en büyük zararlardan birini veren 3. havalimanı ve 3. köprü, tarihi eserlerin akılalmaz derecede restore edilmesi ve tartışmaları devam etmekte olan Kanal İstanbul Projesi… Bunlar gibi daha binlercesini sayacağımız ülkeyi talan etme projelerinin sonunun ne zaman geleceğini ise hiç kimse bilmiyor. Her yanı kültürel, tarihi ve doğal güzelliklerle dolu ülkemizin bu hali ise en çok elinden bir şey gelmeyen bizleri üzüyor.

Bu haftanın vizyonunda kendine yer bulan belgesel türündeki Aether de ülkemizin güzellikleri arasında yer alan fakat bir süre önce sular altında kalmış Hasankeyf’in sular altında kalmadan önceki son günlerine odaklanıyor. Yönetmen Rûken Tekeş’in tamamen diyalogsuz çektiği belgesel, hepimizin Hasankeyf’e son elvedası oluyor adeta. Belgeselin değerlendirmesine geçmeden önce konusuna biraz daha yakından bakalım. Belgesel, ülkemizde ilk olarak geçtiğimiz sene gerçekleştirilen 38. İstanbul Film Festivali’nde seyirci ile buluşmuştu. Ayrıca geçen yıl 56. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nin Ulusal Belgesel Yarışması kategorisinde de Jüri Özel Ödülü’nün sahibi olmuştu.

Rûken Tekeş’in kamerasını sular altında bırakılmadan önce Hasankeyf’e doğrulttuğu belgesel, Hasankeyf’in ruhunun hafızalardaki yerini koruyor. Doğanın doğum-ölüm-yeniden doğuş döngüsüne yargılardan uzak, özgür bakışlı bir yolculuk sunan belgesel, bir yönetmenin, yakında hidroelektrik barajın suları altında kalacak kadim topraklarına yirmi bir günlük saygı ziyareti. Buranın eterik özünü hislerle, gözlemlerle yakalamaya çalıştığı ve sezgilerle ilerleyen belgesel, mekânın hakikatinden uyanan bir kronolojiyi izliyor.

Kaybettiğimiz Bir Başka Güzellik: Hasankeyf

Hasankeyf… Yaklaşık 70 bin kişinin yerinden olduğu ve 12 bin yıllık tarihiyle kültürel bir miras olan antik kent. Batman’a bağlı olan ve iki yakasını Dicle’nin ayırdığı bu yerleşim yeri 1981 yılında doğal koruma alanı ilan edildi ama burası da talan politikasına daha fazla dayanamadı ve çeşitli hırsların kurbanı oldu. Ilısu Barajı Hidroelektrik Santrali’nde (HES) tutulan su miktarındaki artışın başlamasıyla birlikte tarihi antik kent Hasankeyf’te de sular bu yılın başından itibaren yükselmeye başladı ve Mayıs ayı itibariyle de sular altında kaldı. Birkaç ay önce ABD’nin önemli gazetelerinden New York Times’ın Hasankeyf’i manşetine taşıması ile Hasankeyf’in içler açısı son halini görme fırsatı yakaladık. Gazetenin İstanbul Büro Şefi Carltta Gall’ın imzası taşıyan “Refah için tarihi bir hazineyi batırmak” başlıklı haber gazetenin ilk sayfasında yerini aldı. New York Times’ın haberinin gündem olmasının ardından Anadolu Ajansı, “Hasankeyf yeni yüzüyle misafirlerini bekliyor” başlıklı bir haber yayımladı. Haberde, “Batman’da Ilısu Barajı ve HES projesinden etkilenen tarihi Hasankeyf ilçesi, yeni yüzüyle misafirlerini ağırlamaya hazırlanıyor” tarzında komik ve bir o kadar da acınası ifadeler kullanıldı. AA’nın yaptığı bu habere ise birçok tepki yağdı ama artık olan olmuş, iş işten geçmiş ve Hasankeyf kirli sular altında kalmıştı.

Hasankeyf’e Son Veda

Yönetmen Rûken Tekeş, belgeselinde ise Hasankeyf’in sular altında kalmasından önce bölgeye yaptığı 21 günlük ziyaret ile son vedasını gerçekleştiriyor. Kamerasını bölgenin eşsiz doğal ve kültürel güzelliğine çeviren yönetmen, belgeselde hiçbir diyaloğa yer vermiyor çünkü bu yapımda söyleyecek son sözü olan insan değil, Hasankeyf. Çoğunlukla sabit bir çekim planında tek bir kareye odaklanarak seyircisini üçüncü bir göz olarak olaya dahil eden belgesel, farklı farklı ayrıldığı bölümler boyunca Hasankeyf’e sanal bir tur düzenliyor adeta. İnsanların yaşam biçimleri, yaptıkları meslekler, yaşadıkları yerler, doğanın kendi halindeki saf temizliği, hayvanların olacaklardan habersiz yaşamaya çalışmaları ve birçok şey ekranda görsel bir şölen sunuyor.

Zeynel Bey Türbesi’nin Acı Kaderi

Belgesel boyunca en dikkatle izlenen kısım ise hiç kuşku yok ki Zeynel Bey Türbesi’nin taşınma işlemi olarak göze çarpıyor. Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan’ın 1473’te Otlukbeli Savaşı’nda ölen oğlu Zeynel Bey için yaptırdığı ve neredeyse 550 yıllık türbenin oldukça dikkatli şekilde yapılan taşınma işlemi izlerken bir burukluk bırakıyor. Bir baraj uğruna yerinden edilen türbenin o yolculuğu siyasiler tarafından her ne kadar birer başarı olarak lanse edilse de tarihimizde yer alan başka bir utanç olarak uzun yıllar hatırlanacak.

Uzun Lafın Kısası

Her dakikası adeta birer tablo güzelliğinde olan sahnelerin bu güzelliğini artık sadece bu belgesel sayesinde görebilme şansımız olacak çünkü Hasankeyf artık sular altında. Tarihe ve kültüre yapılan ihanet de bu belgesel sayesinde sonsuz dek hatırlanacak. Hasankeyf’in eşsiz ve dünyada az rastlanır güzelliği için belgeseli kesinlikle izlenmeniz tavsiye edilir.