30.11.2021

Ahmet Uluçay’ın Anısına

30 Kasım 2009’da Aramızdan Ayrılan Ahmet Uluçay’ın Anısına 

Ahmet Uluçay, Kütahya’nın Tavşanlı ilçesinde şimdilerde belediye olan Tepecik köyünde yaşıyordu. 2009 yılında beyin tümörü ve zatürre nedeniyle tedavi görürken yaşamını yitirdi. Sinemaya nasıl tutkuyla bağlandığını ilk uzun metraj filmi Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak’ta anlatmıştı ama bu filmden çok önce 1993 yılında kısa filmler çekmeye başlamıştı. Tüm kısa filmleri, tek belgeseli Bizim Köyün Orta Yeri Sinema (1995) ve Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak (2002) filmini izlediğimizde onun yaşamına ve kişiliğine dair ipuçlarını buluyoruz. Film şeritlerini ışığa tutup içindeki insanları hareket ettirmeye çalışan çocuklar, resim yapan genç delikanlı, gölge oyunları, olağanüstü güçlerin varlığı, mistik bir yaklaşım gibi.

Ahmet Uluçay’ın nüktedan bir kişiliği vardı. Köylülük durumunun altını sık sık espriyle , ironiyle çizerdi. Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak’ta oynadığı berber rolünün repliği onun kendi düşüncelerini yansıtıyordu aslında. “Biz ekip biçecez onlar fotoğraf çekecek, köylü milletinin esnaf, sanatkar olduğu nerede görülmüş, gitsin çiftliğini sürsün.

Movie, Sinema, Kinema Hep Gımıldak Anlamına Geliyor

Tedavisinin devam ettiği günlerden birinde bir söyleşi için Tepecik’teki evinde ziyaretine gitmiştim. Beyin tümörü sağlığını ciddi olarak etkilemeye başlamıştı. Zor konuşuyordu. Laftan lafa, konudan konuya atlıyordu. Onu takip etmek güçtü ama sinemaya olan aşkı ve yeni filminin (Bozkırda Deniz Kabuğu) heyecanı hastalığının etkilerinin çok üzerine çıkıyordu. Cümleyi tamamlayamasa da evinin bir gün Paris’teki Victor Hugo’nun evi veya İstanbul Cihangir’deki Orhan Kemal evi gibi olabileceğini düşlediğini anlamıştım. O aslında kendi tabiriyle görüntüyü gımıldatmaya merak sarmadan çok önce ressam olmak istemiş. Şöyle anlatıyordu o günleri: “Benim asıl derdim ressam olmaktı. Bir resim öğretmenim vardı. Hem ressamdı, hem de resim üzerine kitapları vardı. Bir gün bize kış resmi yapın dedi. Herkes her tür rengi, kırmızıyı, yeşili, maviyi kullanarak resim yapmıştı. Ben sadece siyah ve beyaz kullandım. Aslında sadece siyah, çünkü fon beyazdı. Sulu boya resimdi, yerde ayak izleri, çalıların üzerinde kar birikmiş, çatıların üzerinde kar. Öğretmen benim resmimi aldı çocuklar , bu resme bakın arkadaşınız büyük bir ressam olacak dedi. Mona Lisa’nın dayımın kitaplarında bir resmini, şu kadarcık resmini gördüm. Bir de hakkında yazı vardı kenarda. Orada güzelliği taklit edilemedi, gülüşündeki anlam çözülemedi filan diyordu. Nasıl taklit edilemedi diye boyuna Mona Lisa’nın ellerini çizerdim. Sonra Louvre Müzesi’ne gittim. Kız dedim, on yaşlarında bir çocuk geldi aklıma, boyuna çiziyor. Senin ilk aşkın benim ya dedim. Yerlere kadar eğilip selam verdim. Ayrılırken ağladım. Muhteşem bir güzellik. O zaman ona niye ressam olmak yerine sinema diye sormuştum. Bu resimleri yapardım ama bir de hareket etse , gımıldayıverse derdim. Figür yapıyorsun, renklerini veriyorsun. Ama bir de hareket etse! Zaten dünyanın bütün dillerinde gımıldaktır anlamı. Movie, sinema, kinema hep gımıldak anlamına geliyor.”

Sinema Sevdasından Vazgeçmeyen Recep ve Mehmet’in Hikayesi

Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak, annesi onu caydırmak için film şeritlerini toplayıp yakarak büyü yapsa da sinema sevdasından vazgeçmeyen Recep ve onun bu isteğini paylaşan arkadaşı Mehmet’in bir yaz tatiline yayılan hikayesi. Bir gençlik filmi mi ? Evet olabilir. İlk aşk mı ? Hepsi olabilir ama tutkuyla sarıldığımız isteklerimize tüm engellere rağmen ulaşabileceğimizin de hikayesi. Arkadaşları adlarını Gımıldakçı Recep ve Mehmet’e çıkartsa da, yolları köylerinin yakınından geçip giden tren yolları kadar uzun olsa da ille de sinema diyen iki kafadar Recep ve Mehmet’e kulak verelim ve Ahmet Uluçay’ı saygıyla analım.

Ucundan tut asıl filme. Bu sefer saniyede yirmi dört kareyi tutturcaz ha. Hadi başlıyoz.

-Başlıyoz hadi.

-Saniyede yirmi dört kare olmuyo mu len?

-Ne yirmi dördü oğlum, yüz yirmi dört oluyo yüz yirmi dört.

-O zaman sen iyi optüratörlük yapamıyon.

-Nasıl yapcez anasını sattığımın şeyini, optüratörlüğünü .

-Kollarım yoruldu sallaya sallaya .. Gel kendin yap o kadar biliysen.

-Nasıl gımıldaycak bu adam ya ? Şu kitabı bir daha okusak .

-Siktir et nesini okuycan kitabın ezberledik bee.

-Gımılda len anasını sattığımın adamı, gımılda. Allah taş mı yarattı seni .Utanmadan yüzüme bakıyo bi de len. Utanmaz herif, pezevenk. Gımıldaaan. Gımıldaaan. Kesin valla size de gelcem ha. Bu adam buradan gımıldayacak başka çaresi yok.”