24.07.2016
Rosemary’s Baby
Satanizm, şeytan, kusurlu doğum, anne adayı bir kadının bunalımı… Bu kavramlar üzerine korku/gerilim sinemasından sayısız örnek gösterilebilir. Ancak bu örneklerin pek çoğu başarısız filmler, belli bir kalitenin üzerindekilerin çoğuysa özgün olma konusunda sıkıntılı. Roman Polanski‘nin 1968 yılında çektiği Ira Levin‘in aynı adlı romanından uyarlama Rosemary’s Baby, pek benzeri olmayan konusu ve başarılı bir uyarlama olmasının yanı sıra dönemin şartları, yönetmen Polanski’nin yaşadıkları ve devam eden süreçte insanlarda bıraktığı etkiyle değeri yıllar geçtikçe artan bir filme dönüştü.
Roman Polanski’nin “Apartman” üçlemesinin (diğer filmler Repulsion ve The Tenant) ortanca halkası olan Rosemary’s Baby, taşındığı evde eşiyle birlikte yeni bir hayat kurmayı amaçlayan Rosemary’nin satanist komşuları ve kocası tarafından şeytana sunuluşunu konu alıyor. Yönetmen Polanski’nin ABD’de çektiği ilk film olma özelliği taşıyan Rosemary’s Baby, genel itibariyle üçlemenin en güçlü filmi olarak gösterilir. Filmi günümüz şartlarına göre değerlendirmek yerine romanın ve filmin çıkış tarihi olan 1960’lar Amerikası ve hatta dünyasına göre ölçmek Rosemary’s Baby’nin önemini anlamada kolaylık sağlar. Şeytana adak, satanizm tasvirinin ilk kullanımlarından olan film döneminde büyük tartışmalara yol açmıştır.
Rosemary’s Baby, her ne kadar satanizm temasıyla ön plana çıksa da filmin dikkat çektiği konular saymakla bitmez. Taşrada yetişmiş katolik bir kız olan Rosemary, mevcut statüsünü kocası Guy sayesinde kazanmıştır. Bu durumu her fırsatta oyuncu olan kocasının rol aldığı işleri sayarak ve kendine güvensizliği ile belli eder. İdeal ev kadını tasvirine uymayı başarı gören Rosemary için güzel bir ev ve büyüteceği çocuklar mutluluğun formülüdür. Karısını şeytana sunmayı kabul eden Guy’ın bahanesi ise kariyeri. Ona sunulan yeni proje ve rollerin cazibesine dayanamayan Guy karakteri günümüzde de geçerliliğini koruyan kapitalist toplum eleştirisi.
Woodhouse çiftinin şeytana hizmet eden komşuları Minnie ve Roman Castevet çifti filmin kilit karakterleridir. Daha gözüktükleri ilk sahnede, yanlarında yaşayan kızın intiharına verdikleri tepkiyle Castevet çifti izleyiciyi rahatsız etmeye başarır. Film adeta bunu bizden ister. Çünkü diğer pek çok unsura rağmen olayları Rosemary’nin gözünden takip ederiz. Guy’dan şüphe etmesi de komşularından duyduğu rahatsızlık da bize aynen aktarılır.
Meryem Ana’nın Tanrı tarafından Hz. İsa’ya hamile kalmasının benzeri bir durum karşımızdadır. Ancak tanrı yerini şeytana Hz. İsa ise şeytanın oğludur. Minnie ile Rosemary arasında geçen “çocuğun cinsiyeti ne olsun?” temalı konuşmadaki oğlan vurgusu da buna bir göndermedir.
Rosemary’nin doktorlarla kurduğu ilişkiler de dönemin düşünce yapısını yansıtır. Dr. Hill ve Dr. Saperstein. Biri şeytana hizmet eden diğeri modern tıpı temsil eden birbirinin tamamen zıttı iki doktor. Rosemary ise film boyunca bu iki doktorun tüm dediklerini sorgulamadan yerine getiriyor. Dr. Saperstein’in modern tıp ilaçlarını zararlı olarak damgalayıp komşusunun yaptığı kocakarı ilaçlarını kullanmasını istemesini bile. Dönemin insanının mevkiye duyduğu gereksiz saygının bir sonucu. Günümüzde de bunun etkileri hâlâ görülmekte.
Filmin finaline doğru Rosemary’den şüphe duymaya başlıyoruz. İddia ettiği hiçbir şeyi kanıtlayamayan Rosemary ruhsal sağlığını kaybetmeye başlar. Bu sürecin sonunda ise Rosemary ile birlikte biz de korkunç gerçekle yüzleşiyoruz. Baştan beri kafamızda kurduğumuz tüm senaryo gerçeğe dönüşüyor. Şeytanın oğlunun dünyaya gelişinin kutlama töreninde buluyoruz kendimizi. Çağrılan konuklar, Guy, Dr. Saperstein herkes orada. Castevet çifti amaçlarına ulaştığı için rahat ve gururlu… Rosemary tüm bu olanlara anlam veremezken çocuğunun yanına gider. Kameralara yansımasa da insana benzemediği tasvir edilen canlıyı başta kabul edemeyen Rosemary, çocuğun ağlayışları sonrası dayanamayıp beşiği sallar. Annelik içgüdüsüyle adeta tüm başına gelenleri unutmuştur.
Altmışlar, yetmişler dünyasında yanlış ilaçlar ve tedaviler sonucunda birçok düşükle sonuçlanan doğum ve engelli doğumunun gerçekleşmesiyle tıp bilimine duyulan şüphe ve filmin çıkış tarihinden yaklaşık 1 sene sonra yönetmen Polanski’nin hamile eşinin seri katil Charles Manson‘ın müritleri tarafından vahşice öldürülmesi filmin popülerliğini ve etkisini artırdı. Ancak Rosemary’s Baby, tüm bu etmenleri bir kenara bıraksak bile klostrofobi uyandıran mekanları, atmosferi ve oyunculukları ile zamanının ötesinde bir gerilim filmi.