01.12.2016
Allied: Bombalar Altında Biz Durmadan Sevişirdik
Merak uyandıran bir romantizm, savaş ve gerilim sentezi…
Müttefik adıyla vizyona girecek yeni Robert Zemeckis filmi Allied, özellikle magazin gündeminde Marion Cotillard – Brad Pitt ilişkisi düzleminde sinemaseverlerin önüne serilmişti. Ancak oyuncuların açıklamalarıyla bu konular kapandı ve herkes filmin ilk gösterimlerinden gelecek yorumları merak ettiler. İlk gelen eleştirmen yorumları pek parlak değildi. Çeşitli film database sitelerinde filmin puanları düşük seyrediyordu. Bu kadar zengin bir kadrodan kötü bir film çıkmış olabilir miydi?
Filmin konusuna kısaca özetlersek; Marianne (Marion Cotillard) ve Max (Brad Pitt) Casablanka’daki özel bir görev kapsamında yer alan, Nazilere karşı işbirliği yapan iki farklı milletten iki ajandır. Ancak görev sırasında ikili yakınlaşırlar ve evlenmeye varacak bir ilişki ortaya çıkar. Ancak Max’in üstlerine gelen bir istihbarat sonucunda akıllara bir soru düşer. Marianne bir Nazi ajanı mıdır, yoksa her şey asılsız bir iddia mıdır?
Tam olarak benzemese de Mr. & Mrs. Smith filmine hikaye olarak yakın duran yapımı, adı geçen yapımın Nazi döneminde geçen ve daha ciddi tonda bir Mr. & Mrs. Smith olarak yorumlamak mümkün görünüyor. Filmin görsel yapısını 50’lerin savaş dönemi ajan filmlerine benzetebileceğimiz gibi, 80’lerde çekilen Nazi filmleriyle karşılaştırmak da olası diyebiliriz.
Teknik anlamda iyi işçilikler…
Filme özellikle teknik anlamda sanat yönetimi ve kostüm tasarımı bakımından kusursuz bir işçiliğin hakim olduğunu belirtmekte yarar var. Bu duruma Zemeckis’in hatırı sayılır bir işçilikle destek vermesi sonucunda, heyecan düzeyi gelgitlerle dolu olsa da, tıkır tıkır işleyen bir film ortaya çıkmış denilebilir. Merak duygusunun sürekli cereyan ettiği ve özellikle görevler sırasındaki gerilim dozajını oldukça iyi ayarlayan bir filmle karşı karşıyayız desek yalan söylemiş olmayız.
Marion Cotillard – Brad Pitt ikilisinin uyumu filmin geneline yayılarak, oyuncuların layıkıyla rollerinin hakkını verdikleri aşikar görünüyor. Hatta Angelina Jolie ve Brad Pitt ikilisinin By The Sea filminden katmanlarca uyum yakaladığını sonuna kadar kabul edebiliriz. Cotillard filmin ruhunu oluştururken, Pitt de nabzını tutuyor. Yan karakterlerin de onlara ayak uydurması sonucunda ortaya eli düzgün bir yapım çıkıyor. Tabi kimi aksaklıkları görmezden gelmemizde yarar var.
Örneğin Lizzy Caplan’ın karakteri filmdeki hiçbir noktanın altını doldurmuyor. Hatta bu karakterin sadece kafa karıştırmak adına filme dahil edildiğini iddia edebiliriz. Çok kısa rolleri olsa da Marion Bailey ve Thierry Fremont filmin parlayan yan karakterleri olarak filme renk katmışlar. Ancak ajan filmi olmasından mı kaynaklı, yoksa bu boşluğu iyi değerlendirememişler mi bilinmez filmdeki ana karakterlerin geçmişlerine dair hiçbir bilgi verilmiyor. Böylece izleyicinin duyguyu sadece o andan yakalaması gerekiyor. Buna filmin bir eksisi diyebiliriz.
Daha iyi olabilecekken kendini sınırlamak…
Sonuç olarak Pitt ve Cotillard gibi iki iyi oyuncunun aurasından yararlanan, kurgusu tıkır tıkır işleyen ve görsel olarak iyi işçilik çıkartılmış bir film olarak yorumlayabiliriz. Filmin büyük ihtimal eleştirmenlerin de beğenmediği yönü ise çabuk tahmin edilebilir bir senaryoya sahip olması olarak özetlenebilir. Hikâyesi belki biraz daha dolambaçlı kurulabilseymiş, film bir üst kademeye geçirilebilirmiş. Ancak bu haliyle bile Robert Zemeckis’in 2001 yılı sonrası en iyi filmi olduğunu itiraf edebiliriz.