23.07.2018
Amy: Ünlü Olduğumda Delirmiş Olacağım
Doküpera: Amy
Britanyalı yönetmen Asif Kapadia’nın bu kadar dar bir süzgeç içinde oldukça ince eleyip sık dokuduğu her halinden belli olan bir belgesel film Amy. Kısacası olabilecek en iyi kıvamda hikâyesini toparlamaya çalışıyor. Müzik dünyasının ve müzik severlerin kısa sürede sahiplendiği Winehouse’un bu mikro ama kısa sürede çokça şeyle doldurduğu yaşantısının her anına dokunmakla birlikte özellikle son dokuz yılını cımbızla aradan çeken yönetmen Kapadia’nın, Winehouse’un yaşantısındaki nedensellik öğesinden ise fazlaca beslendiğini söylesek yersiz olmaz.
Ciddi bir arşiv taramasının yapıldığı belgeselde Kapadia’nın Londra semalarında çokça gezdirdiği kamerası ise zaman zaman bir şehir tanıtım videosu izliyormuş hissini bilince oturtuyor. Amy’nin fazlaca yoğunlaştığı prensiplerini izledikten sonra ondan şu haliyle “bir yıldız” diyerek bahsetmenin ise ona eğildiğimiz ehemmiyetli çıtanın uzuvlarını kökten çatırdatacağına inanıyoruz. Öyle ki bu manevi yahut hayali tasvirin içinde attığımız adımların daha bir özenli olması kriteri hemen doğuveriyor.
“Ünlü olursam ve bunu bilirsem kafayı yerim”
Çocukluk yıllarında baba ve annesinin yollarını ayırması durumuna oldukça kafa yoran ve henüz erişkinliğe yeni yeni adım attığı sıralarda ciddi depresyon kaygıları ve ilaç tedavisiyle yoluna devam eden Winehouse’un, son yıllarında ilk yıllarına nazaran daha çok içine düştüğü ruhsal bozukluk halini yönetmenin sırtını yasladığı sağlam dokümanları ile cebe en az onun kadar dikkatle atıyoruz. İster istemez böyle bir misyonu alımlayarak izlediğimiz sanatçının yukarıda bahsi geçen nedenselliği böylece başlayıveriyor.
Ailesinin yanında sınırları belirlenmiş bir özgürlük alanına sahip olduğunu dile getiren Winehouse, müzik şirketiyle kontratını imzalar imzalamaz kendi yoluna, kendi kararlarıyla yer-yön vereceği yeni hayatına doğru yol alıyor. Bu taşınma ile aslına bakarsanız biyografik motto kendini artık müzikal serüveninin kollarına da hızla bırakıyor.
Her fırsatta kendinin de farkına vardığı ve oldukça rahatsızlık duyduğu her halinden dile gelen ünlü olma hali ya da şöhretler kaldırımının seni çektiği düzlem için Amy: “Ünlü olursam ve bunu bilirsem kafayı yerim” diyor. İlkelerine bu anlamda oldukça sadık olan sanatçının engel olamadığı etiket sistemi elbette onu da bulur. O istese de istemese de basın artık onun gölgesi gibi peşinde ve magazin kapakları onun sesinden çok bu sese hamur olan bedenini karton kapaklara taşımaktadır.
Şarkının İsmi “What Goes Around Comes Around” mu?
Herhangi bir duygu ya da içselleştirme sürecinin ürünü olmayan işlerle ve basınla yer yer dalga geçen bir mizaca sahip Winehouse. Hemen hemen bütün röportajlarında dile getirilen şöhret kavramıyla ilgili sorularda ise genelde ne bu soruyla, ne de röportajın geri kalanıyla ilgilenmeyip bunu vücudunda odaklandığı bir bölge ile (saç, dudak vb.) ilgilenmeyi tercih etmekte. Kavramış olduğu prim yapma durumuna mecburi malzeme olsa da beklenen pop yaklaşımın dışına kendini atarak tepkisini koyuyor genç kadın. Her patlayan flashta ondan daha fazla tepkiyi soluduğumuz ve durumun nefessiz bıraktığı anlar ile özdeşleştiğimiz yapıda izleyici olarak bu kez Winehouse’un düzlemine daha bir iniyoruz.
Anlatıcılardan biri olarak karşımıza çıkan çocukluk arkadaşı Juliette Ashby, Amy’nin büyük bir aşkla benimsediği Tony Bennett’ten bahsededursun, Bennett’e göre Amy’nin ne caz, ne soul diyebileceğimiz tınısında kendisinden evvelki Billie Holiday, Nina Simone gibi müziğin unutulmaz seslerinin kulvarında koşabilecek bir kalitede var.
Geciken albüm beklentisi ile feshedilen kontrat ve paralelinde Winehouse’un takıntı haline getirdiği sevgilisi ve hızla eş statüsüne getirdiği Blake Fielder ile başlayan buhran dolu süreç sanatçıyı sahne aldığı turnelerde sahnede yuhalanmaya kadar çöküş sürecinin ortasına bırakır. Amy severlerin bir anda “ya şarkı söyle, ya paramızı ver” sloganları da parayla satın aldıkları Winehouse’un korktuğu delirme eşiğini kundaklamıştır işte. Basının alkışladığı kadar etik olmayan söylem ile ekranlara oturttuğu sanatçının son bir telefonu vardır; çocukluk arkadaşı Juliette’e. Sonrası ise üzücü bir malumat işte; bedeni genç, ruhu yaşlanmış bir kadının malumatı; o kadar.