24.08.2022

52. Antalya Film Festivali’nin Yanlış Uygulamaları Üzerine

Halil İbrahim Sağlam

52.Antalya Film Festivali bu yıl düzenlendi düzenlenmesine ama yine son 3 yılda sansasyon yaratma istikrarını bir şekilde sürdürmeye devam etti. Önce belgesel kategorisini çıkardığından tepki gördü, sonra festivalin tarihini Aralık ayına kaydırdı, en son ise ödül törenini ikiye bölerek bir ilke imza attı. Bütün bu olumsuzluklara rağmen sosyal medya üzerinden festival bu yıl güllük gülistanlık geçmiş gibi lanse edildi. Her yıl itirazlarını dile getiren ve bir elin parmaklarını geçmeyen aynı sinema yazarları buna değinirken, birçok eleştirmen yine susmayı tercih etti.

Gelelim Antalya Film Festivali’nin bu yılki yanlışlarına;

Birincisi, festivalin internet sitesindeki akreditasyon formu üzerine. Siteye üye olup, akreditasyon formu doldurup, 29 Kasım – 2 Aralık ya da 3 – 6 Aralık tarihleri arasında birini seçip başvurmamız istendi. Bugün ödül töreninin ikiye bölünmesinden bahsediyoruz ama festival daha başlamadan bu bölünme yapıldı bile. Yani yönetim açıkça dedi ki, “Gel ama 12 yarışma filmi varsa 6’sını izle, diğer 6’sını izlemesen de olur”.

Akreditasyon formuna geri dönelim. Paylaştığım formda da görülmek üzere 7 Kasım 2015 tarihinde akreditasyon için başvurmuşum. Festivalin başlangıç tarihi 29 Kasım. Festival başladığında hala köşede gördüğünüz gibi “onay bekliyor” yazıyordu. Bu görüntü ise hala mevcut. Festival bitmesine rağmen siteye giriş yaptığımda hala “onay bekliyor” yazıyor.

Bizler sinema yazarıyız ve festivale göre programımızı, planlarımızı ayarlamak zorundayız. 7 Kasım ile 29 Kasım arasında neredeyse her gün siteye giriş yapıp baktım ve “onay bekliyor” yazısını görünce daha belli olmadığını düşünerek beklemeye devam ettim. Daha sonra başka bir sinema yazarı arkadaşım tarafından öğrendim ki, festivalin müdavim sinema yazarlarına, eşe, dosta, akrabaya özelden yürünmüş, mail yoluyla konuşmalar yapılmış, davet edilen edilmiş, siteye ise hiç itibar edilmemiş. Festival, bu yıl saygınlığını yeniden kazanmaktan bahsetmiyor muydu? Peki, başvuruyu kabul etmeseniz bile oraya “onay bekliyor” yerine “başvurunuz kabul edilmedi” yazmak bu kadar mı zor? Biz de en azından ona göre planlarımızı hazırlar, beklentiye girmezdik. Yine bir sinema yazarı arkadaşımdan öğrendiğime göre festivale davet edilenler edildikten sonra, kabul edilmeyen ama onayda bekletilen! bazı sinema yazarlarına “Kendi imkanlarınızla geliyorsanız gelin, en azından akreditasyon kartınızı veririz, filmlere para vermezsiniz” denilmiş.

İkincisi, festivalin eski saygınlığını kazanma çabaları. Bu yıl Jeremy Irons, Cathleen Turner, Vanessa Redgrave gibi efsane oyuncular festivalin davetlileriydi. Yine geçen yılları aratmayacak güzel bir seçki oluşturuldu. Buna rağmen festivale giden bazı arkadaşlarımız salonların oldukça boş olduğundan söz etti. Festival seçkisinin en zayıf olduğu 50. Antalya Altın Portakal zamanında bile salonlarda boşluk olmadığını, izdiham yaşandığını hatırlıyorum. Bu yıl, önceki iki yıldır devam eden bazı krizler sözde giderilmesine rağmen, seçki ve konuklar nezdinde zengin bir sunum yapılmasına rağmen neden böyle oldu?

Paylaştığım görsel Antalya Film Festivali’nin twitter hesabından bir paylaşım. Julio Medem’in Türkiye’de ilk kez prömiyerini yapacak olan, Penelope Cruz’un başrolde yer aldığı “Ma Ma” filmi gösterimi için. Bu tweeti retweetleyen ilk 100 kişiye sinema bileti hediye edeceğiz demişler. Sosyal medyanın bu konuda nasıl yoğun olduğunu hediye kitap, sinema bileti gibi yarışmalarda retweetlerin, favorilerin havalarda uçuştuğunu hepimiz biliyoruz. Üstelik bu yarışma da değil. Sadece retweet eden ilk 100 kişiye demişler. Buna rağmen 21 saat içinde sadece 9 kişi retweet etmiş! Söylenecek söz yok. Antalya Film Festivali yönetiminin niye böyle olduğunu kendini sorgulayarak idrak etmesi gerekiyor.

Üçüncüsü, ikiye bölünen ödül töreni hakkında. Festival, bu yıl dünyada görülmemiş bir şeyi imza atarak ödül törenini ikiye böldü. 5 Aralık 2015 günü 19.00 – 21.00 saatleri arasında yaptıkları ödül töreni canlı yayınlanmadı. Orada ödüllerin bir kısmı dağıtıldı. 6 Aralık 2015 günü ise canlı yayında ödül töreni yapılacak ve açıklanmayan ödüller verilecek. “Mantık bunun neresinde?” dediğinizi duyar gibiyim. Festivalin bu konuda yaptığı açıklama ödül töreninin çok uzun sürdüğü ve bu yüzden ikiye bölündüğü yönünde. Canlı yayında yapılacak ödül töreni bugün 20.00 – 23.30 saatleri arasında yayınlanacak. Çok uzun sürüyor diye ikiye böldükleri tören konusuna gelelim. Ödül töreni 3,5 saat sürecek. Antalya Film Festivali’nin daha önceki hiçbir ödül töreni 5 saat sürmedi ki? Yine ortalama 3 saat civarıydı. Tören uzun sürüyor diyerek ikiye bölüp, önemsizleri 2 saatlik kapalı bir törende, önemlileri 3,5 saatlik halka açık bir törende vermenin mantığı nedir?

Bu konuda dün Türk sinemasının önemli kurgucularından bir isimle konuştuğum sırada şöyle bir teori konuşuldu ve bana mantıklı geldi. Festivalin 2 saatlik halka kapalı ödül töreninde kimler ödül aldı? Belgesel İzleyici Ödülü’nü “Zerk” adlı yapım aldı. Filmin yönetmeni İnan Erbil ödülü Tahir Elçi’ye adadı ve alkışlar koptu. Bir başka politik yönetmenlerimizden Özcan Alper’in son filmi Rüzgarın Hatıraları “en iyi görüntü yönetmeni” ödülü aldı. Filmde “Ermeni tehciri”nden bahsediliyor. Görüntü yönetimi ödülü en önemli ödüllerden biri olmasına rağmen canlı yayına değil de festivalin “önemsiz” olarak belirlediği pakete alındı. Bu durumun planlı bir şey olup olmadığı ise kuşkusuz bugün canlı yayındaki ödül töreninde kimlerin ödül alıp almayacağını görünce belli olacak. Ümit ediyorum ki, tahmin ettiğimiz gibi sinsi bir politik yaklaşım festivale alet edilmemiştir ama belediyelerin kendi çıkarlarına göre festivalleri şekillendirdiğini düşünürsek bu durum kaçınılmaz gözüküyor.

Neticede, Mustafa Akaydın dönemindeki 50. Antalya Film Festivali’nde ödül töreninin “Gezi Parkı tanıtım filmine” dönmesi, her ödül almaya çıkanın hükümet aleyhinde cümleler kurması ve bunun üzerine Akaydın’ın yüzünde sinsi bir gülümsemeyle herkesi alkışlaması ile Menderes Türel döneminde törenin ikiye bölünerek “önemsizler”, “önemliler” şeklinde bir ayıklama yapılarak, politik gözükenlerin önemsiz pakete alınması, zararsızların(!) ise canlı yayına aktarılması konusunda hiçbir farklılık yok.

Dördüncüsü ise, tüm bu saydıklarıma rağmen internet üzerinde sinema yazarlarının festival süresince hiçbir olumsuz görüş belirtmemesi, festivalin bu yıl güllük gülistanlık geçtiği izlenimi yaratılması üzerine. Yine bir sinema yazarı arkadaşımdan duyduğum bir dedikoduya göre, festival yönetimi  bu yıldan itibaren kimin ne yazdığını takip etmeye başlayacakmış. Olumsuz yazı yazıp arıza çıkaranların bir dahaki senelerde festivale davet edilmemesi düşünülüyormuş. Yine bir ikilem. Olumlu yazı yazanlar önemliler, olumsuz düşüncelerini belirtenler önemsizler. Ne yapalım, herkes bu durumdan mutluysa, bize sadece düşüncelerimizi yazıya döküp buraya bırakmak kalır. Yine güllük gülistanlık geçecek bir 53. Antalya Film Festivali’nde görüşmek üzere. “Aman akreditasyonumuz yanmasın!”