13.05.2016

Arıza Aşklar / Âşıklar

wings of desire

Umur Çağın Taş

Wings of Desire

Her arıza, ezber bozan, ayrıksı aşkın sinirlerimizi bozmak zorunda olmadığının kanlı canlı kanıdı Wings of Desire. Wim Wenders’ın şaheseri Berlin’in tepesinde usul usul uçan bir meleğin ölüm korkusunu hayatının her anında hisseden bir trapez sanatçısına aşık olmasını konu alıyor. Çok farklı dünyaların insanları olduğu gerçeği birinin siyah beyaz sıradanlığında, diğerinin ise renkleriyle davetkar türküler söyleyen fâni içselliğinde gizli. Ama öylesine büyük bir aşk ki bu, bildiği her şeyden bilmecelerle dolu gizemli geçmişini sırf sevdiği kadına daha yakın olmak adına bırakabilen bir ölümsüze sahip. Belki Wenders’ın amacı içinizi ısıtacak bir aşk öyküsü anlatmak değil. Paramparça olmuş Almanya’da korkunun ve yıpranmışlığın giderek bireyselleştirdiği insan toplulukları ters yüz olmuş psikolojileriyle bir kez daha Damiel ile Marion’un aşkında vücut buluyor. Üstelik buradaki aşk sadece bir erkek ile kadın arasında da değil. Filmin meleği aynı zamanda hayata, damarlarında akacak sıcak kana, küçük tesadüflere de hasret ve aynı zamanda hayran. Belki de asıl arıza burada. Ayaklarının altında her şey serili iken kutsal yaşamından, düşlere layık kimliğinden vazgeçip bir birey, somut bir varlık olabilmek. Psikolojik ve kültürel devinimlerinin, bireysel deneyimlerle var olabileceğini düşünmeyi bıraktığı zamanlarda da Damien’ın kural tanımayan, acelesiz ve geleneksel aşkına da şahit olabiliyoruz tabii. İlham veren, umut dolu öyküsü belki Hollywood tarafından City of Angels adı altında ufak çaplı bir ihanete uğramasaydı etkisi daha da büyük olurdu. Amma velakin bireyi yine kalabalıklarda heba eden bir stüdyo sistemi tarafından parçalansa da Wings of Desire sıradışı aşklar mevzu bahis olunca hemen akla geliyor. Keşke her sorunlu sevda bu kadar naif olsa.