28.06.2017
Baby Driver: İçimizdeki Çocuk Hız Yapmak İstiyor
Edgar Wright Sinemayı Renklendiriyor
Sinemanın sevilen yönetmenlerinden Edgar Wright en son 2013 yılında bir kıyamet komedisi olan The World’s End ile hayranlarının karşısına çıkmıştı. O yıldan bu zamana kadar ne yazık ki yeni bir filmle karşımıza çıkmadı. Özellikle Ant-Man’in yönetmenliğini üstlenecekken bazı anlaşmazlıklar yüzünden projeden ayrılan Wright’ın yeni projesi merakla beklenmeye başlamıştı. Aniden Baby Driver’ın fragmanları izleyicilere sunulduğunda herkes için bir heyecan dalgası yayılmaya başladı. Sonunda film karşımıza çıktı. Peki yönetmen bu filmle izleyicilerini mutlu edebilecek miydi?
Filmin konusu kısaca şöyle özetlenebilir: Baby (Ansel Elgort) çocukluğu bir trajedi yüzünden travmalarla dolu, kulağından müzik çalarını eksik etmeyen olağanüstü bir sürücüdür. Bu yeteneğini Doc (Kevin Spacey) adındaki bir soygun çetesinin liderinin projelerinde kullanır. Baby soygunlarla cebelleşirken öte yandan da bir kıza ilk görüşte vurulur. Debora (Lily James) ile yakınlaşmaya başlayan Baby için işi bir sorun haline gelir. Bu yüzden de daha iyi bir hayat için bir çözüm bulmalıdır.
Eğlenceli, Havalı Bir Film
Hikâye olarak baktığımızda benzerlerine rastlayabileceğimiz senaryo, stil sahibi bir yönetmenlik ve hikâyenin kurguda doğru sergilenmesi sonucunda başarılı bir filme dönüşmüş. Tahmin edilebilir hikâye, katman katman açılırken yönetmen ne bilmemizi istiyorsa o an için sadece o sunulmuş. Böylelikle merak duygusunu harekete geçirecek unsurların varlığı bir an için bile etkisiz kılınmamış. Belki de Baby Driver’ın başarısının nedenlerinde bu maddeyi başa koyabiliriz.
Filmdeki müzik kullanımı eğlencenin dozajını çok iyi ayarlıyor. Kimi anlarda aksiyonun fitilini ateşliyor. Bazen müzikale benzemeyen bir müzikal hissi uyandırıyor. Ama hangimiz müzik dinlerken saçma figürlerle dans etmedik ki? Ya da hangimiz ritme ayak uydurmak adına farklı objelerle müziğe eşlik etmedi ki? Edgar Wright bu noktayı iyi yakalayarak her filminde gözlem yeteneğinin ne kadar kuvvetli olduğunu bir kez daha seyirciye ispatlıyor. Belki de onu bu yüzden seviyoruz.
Ansel Elgort’un Baby karakterinde sergilediği performansı masum, sempatik ve kendine has… Arızalı bir karakterde basit ve yerinde hamlelerle rolünü canlı kılabilmiş. Kevin Spacey zaten hangi rolde oynasa ses tonunu iyi kullanan ve vücut kontrolü kusursuz olan bir oyuncu… Bu nedenle de rolünde Spacey filmde çok aşırı yer kaplamadan parlamayı başarıyor. Filmdeki yıldız oyuncu popülasyonu kısa rollerle değiştiğinden dolayı, bolca rotasyon kullanılarak farklı grupların filmin içinde uyum sağladığını görebiliyoruz.
Sinema Hayalciler İçindir
Filme dahil olan karikatürden bozma şahsına münhasır karakterler arz-ı endam ederken hiçbir karakter diğerinin yolunu çıkmıyor ve diğerinden rol çalmıyor. Böylece tıkır tıkır işleyen makinenin dişlileri misali film son derece akıcı bir şekilde seyircinin gönlünü fethetmeyi başarıyor. Üstelik film bunu yaparken şiddetin karanlık atmosferinden ve suç filmlerinin beğenilen taraflarını da filme yama olarak dikiyor.
Film bir anlamda nostaljik tatların günümüze uyarlanmış hali gibi… Mutlu olduğumuz günlere görütürüyor bizi. Hani dünyanın daha az karışık olduğu dönemler… Belki çocukluğumuz, belki de gençliğimiz… Apple’ın insanları kandırıp yeni şeyler üretiyormuş gibi davranmadığı zamanlara götürüyor. İpod’umuz kulağımızda ve en sevdiğimiz müzikleri dinliyoruz. Sadece rüzgarın yüzümüze çarptığı histen hoşlanıyoruz. Nedensiz sevmelerin derinleşmediği duygu alemlerinde carpe diem diyoruz. Baby Driver böyle bir his uyandırıyor. (Kimileri burun kıvırıp film adeta Apple reklamı diyebilir. O dönem Apple’ı herkes severdi ne diyebiliriz ki? Hangimiz ipod’unun olmasını istemedi?)
Sonuç olarak Baby Driver yerinde duramayan hızı ve kalp temponuzu ele geçiren müzik repertuarıyla, damakta güzel bir tat bırakan bir film olarak vizyona sunuluyor. Hikâyesi basit, servis edilişi havalı bir anlayışla Edgar Wright farkını hissettiriyor. Bu filmle gönlümüzü alarak, bizi beklettiği yılların telafisini yapıyor. Dans etme isteğinizi her anıyla ayakta tutan filmin kurgusu, bir Jamiroquai klibini anımsatıyor. Kara mizaha kayan espri anlayışı ve replikleriyle sinemayı neden sevdiğimizi bizlere bir kez daha hatırlatıyor. Sinemada gerçek eğlencenin bu güzel insanlarla mutlak olduğunu kulağımıza fısıldıyor. Baby Driver’ı yüzünüzde bir tebessüm oluşsun diye bile izleyebilirsiniz. Ne de olsa Edgar Wright sinemaya öyle bakmayı seviyor.