29.05.2017
ELEŞTİRİ: Blackhat
The Last of the Mohicans, The Insider ve Public Enemies gibi filmlerinden tanıdığımız Amerikalı yönetmen Michael Mann, bu kez son filmi Hacker: Blackhat ile karşımıza çıkıyor. Aşk, intikam, arkadaşlık gibi konuları ele almasıyla Hacker: Blackhat, diğer aksiyon filmleriyle benzer bir yapı kuruyor. Filmin ana çıkış hikayesi ilgi çekiçi olmasına rağmen, film boyunca fazla bir sürprizle karşılaşmıyoruz. Dolayısıyla Hacker: Blackhat, etkileyici birkaç sahnesi olan; ancak bunun yanında olayları önceden sezilebilen, sıradan bir aksiyon filmi olarak tarif edilebilir.
Filmin konusu, Çin’deki bir nükleer santralde meydana gelen patlama ile bu olayın hemen ardından gelişen Amerikan borsasındaki soya fiyatlarının ani yükselişinin sebeplerinin araştırılması üzerine kuruluyor. Paralel gerçekleşen bu iki durumun ardından Çin ve ABD yetkilileri işbirliğine gidiyor. Ancak Çin yetkili Chen Dawai, Amerikada okurken oda arkadaşı olan ve kredi kartı dolandırıcılığı nedeniyle hapishanede bulunan Nicholas Hathaway’in operasyona dahil olmasını istiyor. ABD’li yetkililerle koşulları konusunda anlaşan Hathaway operasyona dahil oluyor ve bilgisayar başında başlayan olaylar, daha sonra silahlı çatışmaların yaşanacağı bir hikayeye evriliyor.
Filmin açılış sahnesi ve sonraki siber saldırı bölümünde izleyici adeta ekrana yansıyan kodlarla birlikte hareket ediyor. Kodların, kablo ve çiplerin içinden geçerek olayların yaşandığı yere varması ve kameranın bu geçişleri sürekli takip etmesi güzel bir mizansen olarak filmde öne çıkıyor. Los Angeles, Hong Kong, Malezya ve Jakarta gibi farklı ülke ve şehirlerde geçmesinden dolayı Hacker: Blackhat, kimi zaman hızlı sahne geçişlerin kurbanı oluyor. İki saati aşan uzun süresine rağmen, karakterlerle fazla bir bağ kuramıyoruz ve yaşanan hızlı gelişmelerle birlikte olaylar çabuk bağlanıp, çözülüyor. Tabii bütün bu yaşanan gelişmeler, doğru bir matematik ile formülüze ediliyor. Aşk, intikam ve arkadaşlık gibi kavramlar filmin içine alışık olduğumuz ve beklediğimiz zamanlarda serpiştiriliyor.
Michael Mann, günümüzde oldukça popüler bir konu olan ve kendisinin de yakından takip ettiği siber alemi, klişe dramatik çatışmalardan uzak tutarak anlatsaydı nasıl olurdu sorusunu, maalesef sorduruyor. Kurgudaki bazı problemler sebebiyle, Hacker: Blackhat’te çatışma veya gerilimin yükseldiği sahnelerde, izleyenler gelişmeleri takip ederken az şaşırıyor ve meraklanmıyor. Bu da bizleri vurucu olmayan bir finale götürüyor.
Michael Mann, filmde ana karakter Nicholas Hathaway’i de sıradan bir insan izlenimi vererek kahramanlaştırıyor. Bilgisayar başında mücadele etmesini beklediğimiz karakter, çatışma sahnelerinin ortasında kendini buluyor. Buna benzer durumlar nedeniyle, hapishanede mahkum olmasına neden olan suç başta olmak üzere karakterimizi sorgulamaya başlıyoruz.
Hacker: Blackhat, siber saldırıların neler yapabileceğini gösteren konusu, birçok ülkede geçmesi ve ana çatışmayı, aşk ve arkadaşlık gibi duygularla beslemesiyle kendini izlettiriyor; ancak bunların dışında yaratıcı olmayan senaryosu ile de yeni bir şeyler söylemiyor.