08.10.2017

Blade Runner 2049: Gelecek Geçmişin Külleridir

Villeneuve, Deakins, Gosling…

Bilim kurgu denildiği zaman akla gelen filmlerin başında Türkçe adıyla Bıçak Sırtı, orijinal adıyla Blade Runner gelir. Yıllar sonra Blade Runner’ın tekrar beyaz perdeye taşınacağı açıklandığında çoğu kişi heyecandan yerinde duramamıştı. Yönetmen koltuğuna oturan ismin Denis Villeneuve olduğu açıklandığında ise beklentiler üst noktalara çıktı. Stüdyo her adımı doğru planlayarak nokta seçimler yaptı. Harrison Ford ile yeniden anlaşıldı. Başrole ise sinemanın yükselen popüler isimlerinden Ryan Gosling getirildi. İlk fragmanlar havada uçuşurken sinema tarihinin en iyi filmlerinden biri geliyor izlenimi verildi. Çünkü görseller sanki ilk filmin ötesine gidilmiş izlenimi verdi. Peki gerçek neydi?

Geçmişi araştırarak bazı sırları ortaya çıkarmaya çalışan Detektif K.’in (Ryan Gosling) hikâyesini anlatan yapım, önceki filmle tasarım olarak benzerlikler içeriyor. Neredeyse görsel tasarımın çoğunluğu ilk filmin geliştirilmiş kopyası gibi olmuş. Hatta dünya iyi kavrandığından dolayı muhteşem bir cyberpunk detaylar serpiştirilmiş. Görüntü yönetmeni Roger Deakins öylesine büyüleyici bir iş çıkartmış ki, seyircinin hayran kalmaması mümkün değil. Hatta ödül sezonunda muhtemelen Oscar heykelciğinin sonunda en büyük favorisi konumunda yer alıyor. Sonunda şeytanın bacağını kırmaya çok yakın duruyor.

Senaryo ve Ruh…

Gel gelelim senaryo açısından filmin bazı açıkları ve ilk filmin senaryosunu güncellediğini söyleyebiliriz. Senaristler Hampton Fancher ve Michael Green klasik Hollywood şablonu içinde popüler bir filmde ne olabilecekse onu filme eklemişler. Fancher, Blade Runner’ın ilk filmi dışında çok da senaristlik tecrübesi olmayan bir kişi diyebiliriz. Green ise popüler Hollywood dizileri ve filmleri üzerine çalışan bir senarist… Bu iki ismin Blade Runner’ın yeni filmi için uygun isimler olmadığını filmi izlediğimizde gördük. Film kendine özgü bir hikâyeden çok, geçmişteki örneklerden kopyalanmış gibi duran bir hikayeye sahip görünüyor. Hatta filmde son yılların popüler sevgi temalı bilim kurgu göndermelerine yer verilmiş. Böylece hayranların duygularını ele geçirince filmin başarısız olmayacağını öngörmüşler.

Nitekim de öyle oldu. Çünkü hayranların beklentileri iyi paketlenmiş bir bilim kurgu örneğinden başkası değildi. Film görsel açıdan kim olursa büyüyebilecek durumdaydı. Örneğin filmdeki zevk robotunu canlandıran Ana de Armas Joi karakteriyle özgün görünse de Spielberg’in Artificial Intelligence’ından farklı bir noktaya temas etmiyor. Yani yapılanı yine tekrar etmişler. Tabii iki yönetmenin farklı noktalarda olmasından dolayı da farklıymış gibi gözüken iki iş oldular.

Ryan Gosling yine kendince sessiz bir karaktere hayat vererek beklentileri çok düşürmeyeceğinin garantisini verdi. Diğer oyuncular da beklenin altında bir performans sergilemediler. Peki bu filmde eksik olan nokta neydi? Tamam senaryoyu bir neden olarak gösterebiliriz. Ek olarak filmin ağır temposunun bu kadar mainstream bir filmde derin görmek adına içi boş bir içeriğe sahip olması olarak vurgulanabilir. Blade Runner ne kadar bir bilim kurgu filmiyse, aynı zamanda aksiyon filmiydi de… Fakat yeni film bu durumu salt bilim kurguya evirmiş görünüyor.

Sansürün Vurduğu Heyecan…

Klasik Blade Runner’da en çok sevilen şeylerin başında, filmin şiirsel bir tavırla seyrederken zekice replikleriyle insanları düşünmeye iten tavrı, yıllar sonra popülerleşmesini sağlamıştı. Bu film ise şiirselliği bir kenara bırakarak bilimselliğin daha önemli olduğunu vurgularcasına sinemaya uyarlanması denilebilir. Bir anlamda orijinal filmden daha mükemmel bir görsel yapı kurulmasına karşın, aynı ruhu koruyamadığını söyleyebiliriz. Gözlerin kallavi bir şekilde boyandığını itiraf etmek gerekiyor. Film düşündükçe büyüyen bir filmden çok demlendikçe kan kaybeden bir filme dönüşüyorsa bu filmi abartmamak gerektiği çok açık söyleyebiliriz.

İlk filme ihanet etmeyen bir devam filmi olan Blade Runner 2049, ilk filmi ileriye taşıyamamış. Bir adım geriden izlemeyi tercih etmiş. Ne etkileyici diyaloglara sahip, ne de mizansenleri akılda kalıcı olmuş. Film bittiğinde herkesin aklında Joi ve oyma at kalıyorsa filmin çok da büyütülmemesi gerektiğini anlıyoruz.

Özellikle Türkiye’de gösterilen kopyanın sansürlerle film zevkimizi kaçırdığını da söylersek pek de yanılmayız. Modern dünyada hala kadın vücudunu ahlaka aykırı bulan bir anlayış varsa, bu düşüncede olan kişilerin zaten bilim kurgu filmlerini izlemelerine gerek yoktur. Çünkü geleceği öngören insan anlayışından çok, yobazlaşmaya giden muhafazakarlaşmayla aslında insanların başka bir cinsiyeti reddedişidir. Blade Runner 2049 ise cinsiyet tartışmasından öte insanlık ve robotlaşma üzerine farklı bir düşünce boyutunda seyreden bir filmdir. Blade Runner 2049 geek neslini tatmin edecektir. Ancak Blade Runner’ı gerçekten de gönülden bağlı olanları kandıramayacaktır.