27.05.2017
Blind: Karanlığın, Aydınlık Hali
Reprise ve Oslo, 31 Ağustos filmlerinin senaryolarını yazan Eskil Vogt’un ilk uzun metraj filmi Blind, Başka Sinema kapsamında vizyona giriyor. Blind, Sundance ve Berlin Film Festivalleri’nde kazandığı ödüllerin yanı sıra 33. İstanbul Film Festivali’nde de Altın Lale ödülünü kazandı.
Blind, geçirdiği bir rahatsızlık sebebiyle görme yetisini kaybeden Ingrid’ın (Ellen Dorrit Petersen) yaşantısını mercek altına aldığını söyleyebiliriz. Yaklaşık son yirmi yıldır çekilen filmlerde, toplumdan kendini soyutlamış veya toplumun dışladığı yalnız insanların hikayelerine tanık oluyoruz. (Attila Marcel filminde de bu benzer anlatı yapısına değinmiştik) Blind filminde Ingrid, görme yetisini kaybettikten sonra evden dışarı çıkmayan, toplumla bağını kesen bir karakter olarak gözlemleniyor. Ingrid, açılış sahnesinde gördüğümüz üzere, dışarının nasıl bir yer olduğuna ilişkin anımsadıklarını unutma korkusuna kapılıyor. Bu korkuyla da birlikte sokağa çıkmayan Ingrid, zamanını yazı yazarak geçiriyor. Ingrid’a yardım eden tek karakterin eşi Morten (Henrik Rafaelsen) olduğunu görüyoruz. Morten’ın bazen işe gitmeyip gizlice evde kaldığını ve Ingrid’ı gözlemlediğine tanık oluyoruz. Ingrid’ın hayalgücünden yola çıkarak oluşturduğu karakterler ve hikaye, giderek kendi hayatının yansımasına dönüşüyor. Özellikle Morten’ın hikayeye dahil oluşu ve yaşadıkları düşünüldüğünde, hikayenin Ingrid’ın yaşadıklarını veya yaşayacaklarını sorgulayan bir hal aldığını ve Ingrid’ın hayatındaki sorulara cevap bulmaya çalıştığını ifade edebiliriz.
Paul Auster’ın Kehanet Gecesi romanını anımsatan Eskil Vogt, yazdığı senaryonun film içine işlenişini yarattığı karakter Ingrid’ın yazdığı hikayeyle iç içe geçirerek, izleyenlere senaryonun Ingrid’a da ait olduğunu hissettiriyor. Blind filminde, zaman zaman Ingrid’ın kendi kendine gülerek, böyle de olur mu, diye yazdığı hikayeyi izlerken, neyin gerçek neyin hayal olduğunu ayırt etmekte zorlanıyoruz. Filmin başarılı kurgusunun da bu duruma katkı sağladığını net bir biçimde görülüyor. Kurguya ek olarak, Dogtooth filminin de görüntü yönetmenliğini üstlenen Thimios Bakatakis’in yarattığı atmosfer, filmin renkleriyle de birleşince Blind bazı sahnelerde gerçeküstü bir hava yakalıyor. Senaryonun ince bir mizahla harmanlandığını ifade ederek, bu espirili dilin filmin genelinde izleyicilere hissettirdiği merak etme duygusuyla oluşan gerilim ve dramla güzel bir ahenk yakaladığını söyleyebiliriz. Öyle ki filmin son sahnesi seyircilerde ateşli bir tebessüm bırakıyor.
Sadece kişinin hayatına odaklı insan hikayelerinin anlatıldığı filmlerde, toplumsal yaşantıya dair eleştirel iyi işlenemediği zaman fazla didaktik kalabiliyor. Blind filminde de yönetmenin Norveç’in 11 Eylül’ü olarak adlandırılan 22 Temmuz patlamasına ucundan değindiği sahnenin filmin bütününe bakıldığında sırıttığı görülüyor. Filmde, orta-üst sınıf insanların siyahi bir insanın bisiklete binip binmemesi üzerinden eleştirilmesi de havada kalıyor. Benzer bir eleştiriyi Haneke’nin Cache’sinde hatırlayabiliriz. Haneke’nin bisiklete binen siyahi bir insanla tartışan Georges karakteri üzerinden orta-üst sınıf insanlara eleştirel bir gözle baktığı sahnenin önemi Cache’nin tamımı düşünüldüğünde ortaya çıkıyor.
İnsanın zor durumlarda kendisiyle ve ailesiyle ilgili alacağı kararların önemine ve kişinin en umutsuz olduğu anda, tekrardan umutlanabileceğine vurgu yapan, Eskil Vogt’un ilk filmi Blind’ın görülmeye değer.