29.05.2017
İNCELEME: Boreg
*Aşağıdaki yazı film hakkında detay içermektedir. Filmi izledikten sonra okumanız tavsiye edilir.
Mutluluklar Küçük Paketler Hâlinde Gelir
İsrailli yönetmen Shira Geffen’in filmografisindeki ikinci film olan Boreg (Ben Gibi), bu yılki !f programında izleyiciyi ‘Oyun’ adlı bölümde karşılayan ve bu bölümün oldukça tatmin eden filmlerinden biri. 2007 yılında ilk filmini eşiyle birlikte kaleme alan Shira Geffen, daha ilk filmi ile izleyici öyle bir merdivenin üzerine oturttu ki bir sonraki filmin ciddi bir titizlikte ve tatminkârlıkta olması beklenir oldu. Ama ne yazık ki Boreg ile birlikte, Meduzot’ta oturduğumuz ve bekler konumda olduğumuz basamaklardan bir beş, altı basamak aşağıya inmek durumundayız.
Yönetmenin bu filmle birlikte artık fetiş oyuncusu diyebileceğimiz ve bir sonraki filmlerinde de görebileceğimizin sinyallerini veren Sarah Adler, bu kez karşımıza Michal Kayam adında bir sanatçı olarak çıkıyor. Soğuk oyunculuk profilinde kusursuz denilebilecek kadar iyi bir karakter çizgisi çizen Sarah Adler, bu adımını birkaç adım daha ileri götürse filmin onun oyunculuğu üzerinden kotarabileceğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Hazır karakterlere değinmişken söylemekte fayda var: Boreg, İsrail ve Filistin arasındaki, yine bu iki ülkede yaşayan ve hayatları sıkışmış iki kadın karakterin, hayatı görme biçimleri üzerinden ilerleyen bir hikâyeye sahip. Fakat sadece iki kadının hayata tutunma çabası gibi görünen bu hikâye katmanlı yapısı içinde pek çok unsura da gönderme yapan bir formda.
Kullandığı renk, ışık, dekor ve kısacası mizanseni ile yakalanan kadrajlarının bu filmde ayrı bir yeri var. Ağırlıklı olarak mavi ve gri ile beraber daha pastel tonlarla inşa edilen planlar, yaratılan anlam evrenini de destekler nitelikte. Buradan hareketle filmin görüntü yönetmeni koltuğunda oturan Ziv Berkovich’in adı unutulmamalı.
Filmin yavaş yavaş olay örgüsüne girecek olursak film, her ne kadar bunu izleyicisine söylemese de esasında iki bölümden oluşuyor. İlk bölüm, her şeyin kendi oluşumu ve düzeni içinde olduğu; iki kadın karakter arasındaki rollerin değişimine şahit olduğumuz âna kadarki bölüm. İkinci bölüm ise bu değişimin yaşandığı ve karakterlerin rollerinin bir anlığına değiştiği bölüm. Filmin ilk bölüme çengel attığı ve daha açılışını yaptığı ilk kadrajda, film bizi ansızın yerimizden sıçratarak; her an tetikte olmamız gerektiğinin ve uyuyan Michal’ın, yatağının ayağının kırılması ve düşmesiyle hayatının bu evresinde bir çöküş yaşadığının sinyallerini verir. Eşinin işi için Stockholm’e gideceğini öğrendikten sonra Michal, hemen yeni bir yatak siparişi vermek üzere bilgisayarın başına kurulur. Sipariş verdiği mobilya şirketi Etaca adında bir şirket. Ve film boyunca çoğu kez karşımıza çıkacak; arzuları, ihtiyaçları ve belki de filmin kilit noktalarını oluşturacak olan bir şirket. Filmsel dilin imgeleminde Etaca olarak adlandırılan bu şirket aslında yaşadığımız reel dünyanın Ikea’sıdır. Ve Michal’ın eşinin, İsveçli Ikea’nın başkentine gitmesi de boşuna ve öylesine yazılmış bir şey hiç değil.
Michal’ın sipariş vermek üzere Etaca’nın sitesinde gezindiği ve gördüğü mutlu aile resimleri, bize daha karakter dile getirmeden; karakterimizin neyin boşluğu içinde olduğunun özetini verir. Michal’ın sipariş verdiği sıralarda gördüğü ve ansızın açılan pornografik video ile de eşinin içinde olduğu boşluğa ve arzularına şahit oluruz. Öyle ya da böyle sipariş üzerine gelen yatağı kurmaya başlayan Michal, yatağın kurulum broşüründe belirtilen 5 vidadan sadece 4 tane olduğunu düşünerek Etaca’nın müşteri hizmetlerini arar ve bütün öfkesini bölge müdürüne kusar. Tam da bu sıralarda ikinci kadınla tanışırız. Nadine (Samira Saraya), sınırın Filistin tarafında yaşayan ama her gün Etaca’da çalışmak üzere sınırın öteki yakasına geçen, geçerken İsrailli kadın askerler tarafından aranmak zorunda kalan bir kadın. Kulağında kulaklıkla, tuhaf totemleriyle ve hip – hop müzik dinleyerek hayatına devam eden Nadine’in bu temposuna Etaca’ya gittiği bir iş gününde, vidaları eksik poşetlediği gerekçesiyle son verilir. Dikkat edilmesi gereken nokta, burada karşımıza çıkan Michal’ın eşinin Nadine’e vidaları getirmesi. Michal’ın kafasında Stockholm’e giden eşi, Nadine’in kafasında Etaca’da çalışmaktadır. Filmin karakterlere bile sezdirmeden ikiye böldüğü bu karakter, iki kadın karakter için kafalarındaki erkeğin konumlanışını simgeler nitelikte. İlk kadın için ondan hızla uzaklaşmış erkek ile ikinci kadın için yakınlaşmakta olan erkek.
Nadine’nin o çok istediği çocuk arzusu işte bu erkek profili ile zemine oturur. Birlikte uyuduktan sonra adamın yaşadığı evden ayrılan Nadine ile birlikte adamın yaşamını idame ettirdiği yerin aslında bir ev olmaktan çok uzakta olduğunu görürüz. Michal için bir galeri işi görevi gördüğüne ve evdeki diğer enstalasyonlardan farksız olduğuna iyiden iyiye tanık olduğumuz bu adamın bölünmesi boşuna değildir. Bu sıralarda Michal’ın evine Almanya’dan gelen bir magazin grubu, ardı arkası kesilmeyen sorular sorarak bir anlamda kadının nefesini keserler. Ünlü ve tanınan bir birey olmakla olmamak arasındaki ayrımlara da ufak ufak dokunan film bu bağlamda da oldukça riskli sayabileceğimiz konulara eğilmekte. Röportaj için gelen ekibin “Özele kalan kısım nedir?” sorusunu akıllara getiren yaklaşımları bunu özetler nitelikte. Tam da bu sıralarda kayıp beşinci vidanın röportaj yaptığı şahısların altında olduğunu gören Michal ile birlikte onun hayat karşısındaki tahammülsüzlüğüne, birlikte şahit oluruz.
Görüntülü sohbet için bilgisayar başına geçen Michal ile birlikte bir kez daha eşinin boşluğunda olduğu duruma şahit oluruz. Filmin en başarılı yerleştirmelerinden biri olan bu görüntü, bilgisayarda pornografik içerikli bir kadın görüntüsünün vajinası üzerine Michal’ın eşinin videosunun yerleştirilmesinden ibaret. Ansızın bir misafir gelir. Etaca şirketi yaptıkları hataya istinaden ücretsiz eşyalar göndermişlerdir. Gönderilen eşyaların bebek oyun alanı gibi çocuk eşyalarından oluşması karakterin yıpranışını bir kez daha gözler önüne serer. Ama karakter bunu acı içinde aşması gereken bir problem hâline getirmez; aksine bütün donukluğuyla, aşması gereken bir problem olduğu inancıyla gelen eşyaları hızla montaja koyulur.
Partneriyle yaşayamadığı romantizmi ve bitişiğindeki sevgiyi, edilgen bir yapıda inşa etmeye çalışan Michal, kiraladığı bir adama iki gün sonrası için eşiyle güzel vakit geçirebileceği bir konsept hazırlamasını ister. Evin banyosundaki küvete konumlandırdığı yengeçlerin yaşaması için müziğin gerekli olduğunu söyleyen romantik profildeki bu tuhaf adam, yengeçlere keman çalmaya başlar. Duş perdesinin çekili olduğu bu siyah fayanslarla kaplı banyoda olan biteni izleyen Michal, her ne kadar bu resmi çizmese de kendisi ve partneri arasındaki ulaşılamaz olan durumun bir canlandırmasını izlemektedir.
Ansızın bir dürtüyle galeriye gitme ihtiyacı duyan Michal, sanki hafızasını ya da benliğini kaybetmiş bir hasta gibi burada kendiyle, istekleriyle ve beklentileriyle yüzleşir. Galeri sakinlerini karşılamak üzere fona yerleştirilen ve oldukça rahatsız edici bebek sesi, yerleştirmeler ve sanatçının kendi rahmi üzerine söylemlerini içeren röportaj niteliğindeki video Michal’a tokat etkisi yaratır. “…rahmim bir çanta olarak sergilenecek. Çünkü kadınlar çoğu zaman çantalarını, bebeklerinden daha çok severler.” Bunları dinledikten sonra sinirlerinin bozulduğuna kanaat getirdiğimiz Michal, galerinin tuvaletinde elini yüzünü yıkamaya yönelir. Bu sırada bir hayranıyla çatışma yaşayan Michal, galerinin güvenlik görevlisinin ikazlarıyla karşı karşıya kalır. Güvenlik görevlisi, kapıyı kilitleyen Michal’a, üçe kadar sayacağını ve kapıyı kıracağını söyler. Michal, güvenlik görevlisinin sayımının bitişine yakın şok etkisine yahut bir tokata ihtiyaç duyar ve kapının dibine geçerek kırılacak kapıyla birlikte yere düşmek ister.
Fonda yer alan ve ilk etapta geniş çerçevede gördüğümüz renkli ayçiçekleri, kamera ölçeği uzaklaştıkça koskocaman, beton bir duvarda minicik denilebilecek boyutlarda kalır. Michal’ın bu duvarın önünde resmedildiği çerçevede bir an için Etaca’nın sloganlarından biri zihnimize gelir: “Mutluluklar küçük paketler hâlinde gelir”.
Sınırın öteki tarafında ağlayan bir bebeği avutan Nadine’e kulak veren Michal ile birlikte iki karakter ilk defa birbirlerinden habersizce burada ninni eşliğinde etkileşime geçerler. Merakla ninninin geldiği yöne doğru hareket eden Michal, kurşun sesiyle irkilir. Bebeklerinin kaçırıldığını düşünen çift ile Nadine’nin abisi arasında çıkan kargaşada İsrailli askerlerce abi kurşunlanır. Burada İsrail tarafına mensup kadın askerin Nadine’i teselli ederken onun ağlamasına karşın söylediği cümle ise iki ülkenin durumunun sosyolojik boyutunu özetler niteliktedir: “…Korkma, mermiler İsrail yapımı plastik mermi. Acıtır ama öldürmez.”
Sınırın karşı tarafına bütün sessizliğiyle geçen Michal, tıpkı Nadine’in alındığı diz boyundaki duvarlarla çevrili bekleme ünitesine alınır. Sessizce oturan ve birbirleriyle hiçbir etkileşimi olmayan bu iki kadının, neredeyse büyülü gerçekçilik diye adlandıracağımız şekilde yer değiştirmesi ile filmin ikinci bölümü başlar. Kısacası Nadine, Michal yerine; Michal ise Nadine’nin yerine geçer. Askerlerin, Michal Kayam’ın ünlü biri olduğunu öğrendiği ve kusur işlediklerini düşünerek onu eve bıraktıkları Nadine ve keza Michal da bu büyüye kapılıp rol değişimin yarattığı karmaşaya hiç bakmazlar. Aslında olan bir hatanın sanki düzeldiğini düşünebileceğimiz ölçüde hayatlarına kaldıkları yerden devam ederler. Evine dönen yeni Michal evdeki yerleştirmelerinden birinin önünde durup test çubuklarından birini alır. Hız kaybetmeden bilgisayarın başına geçip Stockholm’deki eşine hamile olduğunu dile getirir. “Ding dong!”. Kapı çalar. Gelen röportaj ekibidir. Yarım kalan röportajı bitirmek üzere Michal’ı karşılarına alırlar. Ancak Michal maruz kaldığı baskıya dayanamaz ve olanca hızıyla evden kaçar. Michal’ın kapının önündeki Etaca kamyonuna saklandığını görürüz. Ve gideceği yer malumdur. “Sen yeni çalışan mısın?” diye onu karşılayan Etaca çalışanı ve eş zamanlı yeni Nadine’i gördüğümüz yürüyen merdiven sahnesiyle yaratılan büyünün yahut rüyanın bozulduğuna şahit oluruz. Her ne kadar roller değişse de akış içinde bütün parçalar yine uyumlu olduğu parçalarla birleşmektedir. Nadine’in Michal’ın yerine geçtiği bu evrede lavabonun içinde gördüğü bir tane yengeci kavanoza koyup denize gitmek ve onu özgürlüğüne kavuşturmak istemesinden öte navigasyon aletine önce anne yazması ama annesinin olmadığını fark etmesi, bu büyülü kurgudaki çatırdamalardan biriydi. Sonrasında denizi seçmesi ve bu süreçte navigasyonun yönlendirmeleriyle gerçekte olan süreci panoramik bir şekilde gezmemizde yönetmen Geffen’in kafasında eğip büktüğü ve şekil verdiği başarılı anlatı yöntemlerinden biri.
Boreg, büyülü gerçekçiliğin belli temel noktalarına değinerek izleyiciyi böldüğü ikili anlatımı ve katmanlı yapısıyla izlenebilecek ölçüde başarılı bir film. Bu filmde yadsınmaması gereken en büyük etken olan yönetmen dokunuşları her dakika hissedilir seviyede. Sinemaya sinema dışından olan sanat alternatiflerinden araçlar sunmak ve anlatıyı bunlarla desteklemek; hissedilir derecede tatmin edici. Her ne kadar iki kadın üzerinden inşa edilen bir hikâye yapısı gibi görsek de bu hikâyede pek çok kadının toplum bazında konumlanışına da şahit oluyoruz. Zira hem asker bir kadın, hem de doğum gününe gidemeyen bir kadın olan sınırdaki asker kadın bunun örneklerinden biri. Çoğu olguyu büyük bir üretim ve tüketim ağı olan hayali Etaca kavramıyla nitelendirmek ve bu nitelendirmede; yolda olmak, yolculuk kavramı üzerinden özdeşim kurmak fevkâlade. Etaca, bizim bildiğimiz hâliyle İthaca; Yunan şair Konstantinos Kavafis’in bu anlatıyı destekler nitelikte ve film boyunca şiirinin her an bize eşlik ettiği, şiirin yönetmence yeniden yorumlanmış hâli. Son olarak Etaca: “Bugün her şey çok tuhaf.”
Yönetmenle gerçekleştirilen söyleşiyi için tıklayın