12.08.2016
Cafe Society: Yüksek Sosyetenin Alçak Davranışları
Neredeyse her sene kotardığı yeni bir filmle izleyicisinin karşısına çıkan Woody Allen, bu seneki film hakkını Cafe Society filminden yana kullanmayı tercih ediyor. Kariyerinin büyük bir bölümünde New York’ta geçen filmler yapan usta yönetmen, yeni filminde yine bildiği sularda ilerlemeye devam ediyor. Tabii buna LA ve Hollywood’u katmayı ihmal etmiyor. Yine zengin bir kadro oluşturulan filmin yıldızlarını kısaca şöyle sıralayabiliriz: Steve Carell, Jesse Eisenberg, Kristen Stewart, Blake Lively, Corey Stoll, Parker Posey…
Filmin konusu ise kısaca şöyle anlatılabilir. 1930’ların Hollywood endüstrisinde yer almak adına büyük umutlarla Los Angeles’a gelen Bobby (Jesse Eisenberg), ilk başlarda dayısının Hollywood’un gözde isimlerinden biri olmasından yararlanmaya çalışır. Nitekim dayısı Phil Stern (Steve Carell) de başlarda Bobby’i zorlasa da ona yardım etmeye çalışır. Ancak Bobby bu şaşalı ve karmaşık dünyaya kapılmaya çalışırken, Phil amcasının yardımcılarından Vonnie’ye (Kristen Stewart) gönlünü kaptırıverir. Git gide karmaşık hale gelen ilişki yumağının içinden kim karlı çıkacaktır, bu zaman gösterir.
Woody Allen dediğimizde aklımıza gelen ilk şeyler belki de ilişkiler üzerine hınzır diyaloglar, akıcı bir senaryo ile ilişki yumağı ve tabi tonla taşlama denilebilir. Size başından söyleyeyim, bu film saydığım tüm özellikleri içinde bulundurarak klasik bir Allen filmi olmayı başarıyor. Bir anda arap saçına dönen, karakterlerin özel hayatları Allenvari bir şekilde zamanın akışına bırakılırken, bir anlamda kaderlerini kendileri çiziyorlar.
Karakterlerin aptallıklarından dolayı yaşadıkları hayal kırıklıkları filmin içinde trajikomik bir şekilde ele alınırken, espriler anlamında yönetmenin son derece formda olduğunu söyleyebiliriz. Film başta Hollywood’un sektöre öykünen yapımlarına yakın dursa da, kurgunun ilerleyişiyle beraber aslında Hollywood’dan çok Woody Allen’ın göndermeleriyle çerçevelenmiş bir toplum eleştirisine dönüşüyor. Klişe öğeleri ustalıkla kullanarak bunlarla dalga geçmeyi ihmal etmeyen film, arkaplanına Hollywood’u yerleştirip onunla pek ilgilenmeyen bir filme dönüşüyor. Çünkü Allen filmlerinde ilişkiler ve insanlar her zaman daha önemlidirler.
Karakterlerin doğası gereği sektörün farklı yönlerine dem vurulurken, Phil’in gösterişçi tavrını bu unsurlarla ifşa edebiliyorlar. Filmin içinde çokça yahudi esprisinin yer aldığını söylersek, izleyicinin pek de şaşıracağını zannetmiyorum. Çünkü Allen bildiği sularda gezinmeye devam ediyor. Film yer yer komedi öğeleriyle beslenen bir melodram olarak nitelendirilebilir. Özellikle döneminin ince detaylarını izleyiciye sunarken, estetik kaygılardan çok metnini kutsayan yapısıyla film, iyi yazılmış diyaloglarına karşın izleyiciyi ne kadar gülümsetse de, naif tavrından dolayı hafif bir film olarak adlandırılabilir.
Filmin oyuncu kadrosunun genel olarak düzeyli performanslarıyla filmi sürüklediği yapım, akıcı metninin etkisiyle kurgu anlamında sürükleyici olmayı başarıyor. Filmin ortalarına doğru yükselişe geçen senaryo, ne yazık ki filmin sonlarına doğru düşüşe geçiyor. Bizlere bilmediğimiz yeni şeyler anlatmıyor. Bunun yerine bildiğimiz konuyu, kendi sosuyla harmanlayarak sunmayı tercih ediyor. Bunun neticesinde de tadı hoşumuza giden ama tam olarak doymadığımız bir film ortaya çıkıyor.
Sonuç olarak Cafe Society, Allen filmografisinde orta sıralarda kendine bir yer ediniyor. Kimi zaman çok ucuz komedi filmlerine de imza atan yönetmen, bu filmde dengeyi tutturmayı başarıyor. Klasik filmlere saygı duruşu olarak da nitelendirebileceğimiz Woody Allen’ın son filmi, yönetmenin daha önceki filmlerini sevenler açısından adeta bir cennet denilebilir. Ancak Cafe Society’den bir başyapıt olarak bahsetmek pek mümkün gözükmüyor. Akıllı diyalogları, aptal karakterleri, akıcı anlatımıyla naif ve eğlenceli bir Woody Allen filmi sizleri bekliyor. Kimi vasat altı filmlerine rağmen bu film ilgiyi hak ediyor. Denemenizde fayda var.