20.07.2016
Çizgi Ötesi: Ruhların Kaçışı
Bazı animasyonlar sadece eğlenmek içindir, bazıları miniklere ders vermek için, bazıları ise işlediği temalarla izleyenlerin gözünde artı değer kazanır. Pek az animasyon, bu özellikleri taşımasının yanında bir de enfes bir sistem eleştirisi yapıp, çalışma hayatının sert yüzünü ortaya sererek bireyin kendine yabancılaşmasını aynı anda izleyiciye sunabilir. İşte “Ruhların Kaçışı” bunu yapıyor.
Hayao Miyazaki, yaptığı animelerle, herhâlde tüm animasyon severlerin gözünde özel bir yere sahiptir. Ayrı bir dünyası vardır onun. Bol ruhlu, tanrılı, büyülü ama bir o kadar insancıl, karakterleriyle özellik değil ama öz bakımından gerçekçi, iyilerle kötülerin karşı karşıya geldiği ama kötülerin bile içinde iyilik barındırdığı bambaşka bir dünyadır bu. Bu eşsiz evrenden çıkan en özel anime ise Ruhların Kaçışı‘dır. Öyle ki Miyazaki‘nin bu nefes kesen animesinin büyüsüne Batı da kapılmış, Ruhların Kaçışı Berlin’de Altın Ayı‘yı, 75. Akademi Ödüllerinde Oscar‘ı almıştır.
Bir büyüme öyküsüdür Ruhların Kaçışı. 10 yaşındaki bir minik kız çocuğunun, çocukluktan yetişkinliğe adım atışını 125 dakikada görürüz. Bir değişimi anlatır bize. Animenin başında yaşadığı yeri ve arkadaşlarını terk ettiği için mutsuz olan, sürekli mızmızlanan, memnuniyetsiz, hatta şımarık bir kız çocuğu olan Chihiro, film bittiğinde büyümüş, bambaşka bir insan olmuştur.
Başka bir yere taşınmak üzere ailesiyle birlikte yola çıkan Chihiro’nun hayatı, babasının yanlış yola sapmasıyla değişir. Bu yol onları terk edilmiş bir lunaparka götürür. Chihiro’nun, merakla etrafı kolaçan eden ebeveynlerini geri dönmeye ikna çabaları boşunadır. Anne ve babası, yemek kokularını takip ederek mükellef bir sofraya kurulurlar. Chihiro’nun yakarışları boşunadır. Açgözlülüklerinin esiri olan yetişkinler, çocuklara sıklıkla verilen bir öğüdü unuturlar: Asla tanımadığın, bilmediğin yerden gelen yiyecekleri yeme. Nitekim bu yiyecekler onları birer domuza dönüştürecek ve onlar başlarına gelenin ne olduğunu bile bilmeden bir hayvan bedenine sıkışacaklardır.
Bu andan itibaren Chihiro’nun hayatı değişecektir. Kendini tanrılar, ruhlar ve büyücülerle dolu bir dünyada bulan Chihiro, anne ve babasını düştükleri durumdan kurtarıp hayatına geri dönme mücadelesi verecektir. Ama bu, hiç kolay olmayacaktır. Neyseki Haku ile tanışır ve onun öğüdüyle ruhlar dünyasındaki banyo evinde çalışmaya başlar. Banyo evinin sahibi kötü cadı Yubaba ile bir anlaşma yapar. Anlaşmaya göre adı artık Sen’dir ve şayet gerçek adını unutursa hayatını bu sıkıştığı dünyada geçirecektir. Adını unutmamak için çabalar Sen. Haku da bu konuda ona epey yardımcı olur. Çalışma hayatına atılıp da kimliğini, benliğini unutanlardan olmayacaktır o.
Artık “Sen” olan Chihiro da ismi gibi değişmeye başlar. Yaşına göre epey zor bir işte çalışmaktadır. Ancak hiç sızlanmaz. Canla başla çalışıp Yubaba’nın en çalışkan çalışanlarından olur. Herkese yardım etmeye çalışır, kimseyi küçümsemez. Önyargılarından arınmıştır. Herkesin özünde iyilik olduğunu düşünür, özünden uzaklaşan yalnız Yüzsüz gibi karakterlerin de kendilerini bulmalarına yardımcı olur. Azimlidir, amacının ne olduğunu asla unutmaz. Bunun için çabalar ve güçlü durur. Bir “dönüşüm” yaşamıştır. Artık yetişkinlerin dünyasını tanımış, bir yetişkin olma yolunda emin adımlarla ilerleyen bir karakterdir.
Yarattığı evrenle, çizimleriyle, konusuyla izleyiciye çok şey vadeden bu yapım, izlerken hem duygulanıp hem evzineceğiniz ama bittiğinde yüzünüzde kocaman bir gülümseme bırakacak enfes bir anime.
Şu da bu harika animenin harika soundtrack’i:
https://www.youtube.com/watch?v=jT0fIfiw7Sg