12.02.2018
Darren Aronofsky: Modern Sinemanın Kışkırtıcı Yönetmeni
The Fountain: Ölüme Karşı Çaresizlik
Bazı filmlerden bahsederken oyunculuklar ön planda anlatılır. Bir başka filmin ise harika bir sinematografisi vardır ve filmin önüne bile geçmiştir. Hikâyesinin çok iyi olduğu filmler belki iyi çekilememiş, çok iyi çekilmiş filmde ise bazen hikâye sönük kalır. Filmin geçtiği yerlerin manzarasını beğenen, renklere ışığa hayran kalan derken bu liste epey uzar gider. Tabii hangi özelliği sevdiysek onu üzerine basa basa belirtir, birisine önerirken de tekrar tekrar söylemeden edemeyiz. 2000’lerin en kışkırtıcı ve iyi yönetmenlerinden Aronofsky’nin 2006 yılında çektiği The Fountain için ise ilk sırada sanırım müzikleri anlatmak filmi seven çoğu kişinin itiraz etmeyeceği bir durum olur. Günümüzün en büyük bestecilerinden Clint Mansell’in kotardığı müzikler, filmi inanılmaz uyduğu kadar, gelmiş geçmiş en iyi soundtracklerden biri olarak da sinema tarihine adını yazdırmış vaziyette. Eminim ki filmi izlemeyip soundtrack albümüne aşina olanlar vardır ya da filmi izlemeden önce müziklerini dinlemiş olan. Herkesin de bir favorisi var elbet. Benimki ise kesinlikle “Tha Last Man”.
Film, üç ayrı zaman diliminde sevdiği kadını kurtarmaya çalışan ve çaresizlik içinde kıvranan bir adamın hikâyesini anlatıyor. Günümüzde geçen hikâyede karısını kurtarmaya çalışan Tommy var. Karısı Izzy’nin yazdığı hikâye ise 16.yy da geçiyor. Hikâyeyi tamamlamasını kocasından istiyor Izzy ve erkeğin kurtarıcı rolü burada başlıyor. Son hikâyede ise gelecekte bir adam hepimizinki gibi bir arayış içinde. Yıllar geçmiş, dünya başkalaşmış ve teknoloji ilerlemiş olsa bile. Ölüm karşısında çaresizlik filmin en derin yakaldığı yer. Yüzük ve ağaç gibi metaforlar ise bize birçok ipucu veriyor. Yüzük bağlılığı simgelerken, hikâyeler arasında dolanıyor. Tabii her karşımıza çıktığında başka bir derdi anlatarak. Sevdiğiniz kadını ya da erkeği yaşatma uğruna neleri göze alabilirdiniz? Hayat ağacını bulabilmek, belki biraz daha fazla yaşayabilmek insanoğlu için ne kadar bu kadar çekici. Yüzyıllar boyu süren ve dünya var oldukça sürecek olan gizli heyecanımız bu değil mi? Belki sonsuzluk, belki ölümsüzlük ama en çokta sevdiğimiz insanın, insanların yaşaması. Filmde de bunun en net verildiği yerde şu cümle geçiyor; “ölümde bir hastalıktır ve her hastalık gibi onun da çaresi vardır.” Bütün bunlar Aranofsky’nin hissiyatları deşen sineması ile gözler önüne dökülüyor. Biraz sizi yoğurup, belli bir kıvama getirdikten sonra gerisini hayal gücünüze ve dikkatinize bırakıyor. Tabii başta söz ettiğim muhteşem müziklerin eşliğinde. Gözünüzden yaşlar döktürecek kadar harika yazılmış notalar. Filmi çok ama çok daha yukarılara taşıyor.
Aronofsky filmi çekerken müthiş bir kurguya imza atmış. Hikâyeler arası geçişler kusursuz. Allak bullak olmamamız ve müthiş göndermeleri anlamamız için daha iyisi zor bulunur. Kendi sinemasının dinamikleri gayet öyküye yedirilmiş ve şiirsel anlamda da müthiş kotarılmış. Hani filmi izleyip, konulara hiç vakıf olmayan biri bile izledikten sonra etkisi altında kalabilir ve tekrar izleme isteği ile dolup taşabilir. Zira; görsellik öylesine muhteşem kullanılmış ki, sadece bu açıdan oluşan doyuruculuk bile herkesi yakalayabilecek türden. Film bittikten sonra içinize bir şey oturuyor. Karakter(ler)in yaşadığı o çaresizlik, o umutsuzluk ama her şeye rağmen yoğun yaşanılan aşk boğazınızda düğümleniyor. Bir süre sonra da buralardan soyutlanmış hissediyorsunuz. Tam burada filmin, spiritüel ve mistik öğeleri sevenlerinde ağzına layık olduğun söylemek isterim. Sinemanın büyüsü ile bezenen ve etki mekanizmaları epey geniş olan harika bir film. Bunu da başarabilecek ender yönetmenlerden birisi hiç kuşkusuz Aronofsky zaten. Filmografisine de baktığınızda bunu çok daha net anlayacaksınız.
Sonuç olarak; şiirsel olmayı fazlasıyla başarabilen. Herkesi bir şekilde derinden yakalayacak usta işi bir film. Yeni izleyecek olanlar için büyük bir heyecan. İyi seyirler diler, filmin esin kaynaklarından olan eski ahit inanışını aktarmak isterim; “Eski Ahit’e göre, Cennet Bahçesinde iki ağaç bulunuyordu. Hayat Ağacı ve Bilgi Ağacı. Adem ile Havva Bilgi Ağacı’ndan meyve yiyince Tanrı onlara bahçeyi yasakladı ve Hayat Ağacını’da sakladı…”
Onur KIRŞAVOĞLU