12.02.2018
Darren Aronofsky: Modern Sinemanın Kışkırtıcı Yönetmeni
The Wrestler: Aranofsky Bunun Neresinde?
Yönetmen Darren Aronofsky olunca sinemaseverlerin ilgisi bir kat daha artabilir bir filmi beklerken. En azından benim için öyledir. Muhteşem diye nitelendirebileceğim ve pek çok mali sıkıntı olmasına rağmen harika kotardığı Pi (1998) ile ilk uzun metrajını veren Aronofsky, sinemada kendi dilini yaratabilecek ender kişilerden olduğunu kanıtladı şimdiye kadar. Zaten onun ilk yapımı Pi ve ardından gelen Bir Rüya İçin Ağıt (Requiem For A Dream, 2000) Aranofsky imzası diyebileceğimiz belli başlı sinemasal seçimlerle karşımıza çıktı. Kendine has kurgu tekrarları, kesmeler, karakter derinliği yaratılırken özellikle Pi’de bir beynin içinden okumalar yapabilmek Aranofsky imzasının temel noktalarıydı. İzleyenleri garip bir şekilde etkileyen Kaynak (The Fountain, 2006) de yine yönetmen imzasını taşıyordu. Yani bir kimliği vardı. O kimliğin yaratıcısı da pek tabii Darren Aronofsky idi. Artık gözüm kapalı izler, kendimi filmin derinliğine bırakırım derken The Wrestler’la karşımıza çıkan yönetmen sevenlerini şaşırtacak bir tercihle klasik bir anlatım seçti kendine ve merkezine artık yaşlanmış ve kalbi de tekleyen bir güreşçiyi alarak bize bir başarı-başarısızlık-son vuruş-hazin son cinsinden bir hikâye sundu. Aslında hikâyenin tam olarak ne olduğu veya olmadığı değil bu hikâyeye Aronofsky’nin ne kattığı, ona ne verdiği ve ondan neler aldığı soruları kafamı kurcaladı durdu.
Yukarıdaki sorular beyinde dönünce filmde Aranofsky imzası bulmak zor görünüyor. Ama filmi temel bir hikâye etrafında dönen, klasik, eski günlerini yâd eden sorunlu bir baba figürü üzerinden okursak ortada hiçbir sorun kalmıyor. Yani hikâyeyi temelinde yer alan karakteri üzerinden izlemek ve onun başarısızlıklarına ortak olmak, onu anlamaya çalışmak olarak anlamlandırırsak filmi sevmemek için bir neden yok ortada. Ancak bu tarz filmlerin örneği de çok. Yine de daha önce örnekleri yapıldı diye bir filmi küçümsemek yahut başarısız bulmak yerinde bir tercih olmaz izleyici için. İşte o zaman da filme vurulan bir yönetmen damgası, onu diğer örneklerin arasından hemen sıyırıverir. Ne yazık ki The Wrestler’ın böyle bir varoluşu yok. O, bugüne kadar izlediğimiz “sorunlu geçmişi olan ve hayattaki belki de son şansını iyi kullanmak isteyen ana figür” hikâyelerinden ayrılamıyor. İyi bir hikâye olduğu açık. Üstelik merkezdeki Randy, bitik, kendini kızına affettirmek istenen ama yine de başaramayan, kendi dünyası içinde varoluşunu sürdürmeye devam eden biri olarak filme yakınlaşmamızı sağlıyor. Hatta Mickey Rouke daha ölmemiş dedirterek bile sempati topluyor. Dediğim gibi bu filme bu bakış açısıyla yaklaştığımızda iki saate yakın olan süresini sıkılmadan seyre dalabilirsiniz. Ancak filmde Aranofsky ararsanız filmin yönetmensel pek bir numarası olmadığını görebilirsiniz. Sonuçta tercih izleyicinin…
Seçil TOPRAK