12.07.2019
Dead Man: Bir Western Şiiri
Amerikan bağımsız sinemasının önemli figürlerinden Jim Jarmusch’un en anlamlı filmlerinden Dead Man, eleştirmenlerin de deyimiyle bir anti-western örneği. Bu yanıyla da eşine benzerine pek rastlanamayacak bir eser. Film Western filmlerindeki tüm klişelere karşı koyup, taşlarken bu tavrı müzikleri, görselliği ve şiirsel anlatımıyla destekliyor.
Değer verdiği herkesi yitirmiş ve kaybedecek hiçbir şeyi kalmamış William Blake’in (Johnny Depp) bir madencilik şirketinden aldığı iş teklifi için çıktığı tren yolculuğuyla açılır film. Blake yol boyu bir uyur bir uyanır, her gözünü açışında karşısındaki yüzler değişir. Git gide daha yabancı, daha yargılayıcı yüzler… Karşısına oturan adamın anlattıklarıysa Blake gibi bizim için de yabancıdır. Beş dakikayı aşkın bu açılış sekansıyla William Blake’in ürkek, çekingen, korkulu ruh haline ortak oluruz.
Tren durur, Blake yeni bir iş/hayat umuduyla iner ama her şey sarpa sarar. Yerine çoktan biri işe alınmıştır ve o tüm birikimini bu kasabaya gelebilmek için harcamıştır. Hayalini kurduğu yeni yaşamında artık bir başınadır. Devamında filmdeki ilk kırılma gerçekleşir. Şans eseri karşılaştığı Thel’in büyüsünü kapılır ve “her şey çok güzel olacak” rüyasına girer. Gelen eski sevgili, çekilen silahlar ve kendini koruma içgüdüsüyle tetiği çeken William Blake. Arkasında iki ölü beden bırakan bir katildir artık. Üstelik öldürdüğü kişi çalışmak için geldiği madenciliğin başındaki adamın oğludur. Peşine katiller yollanan Blake ne yapacağını bilemeden kaçarken film de bir anda kara komediye evrilir. Jarmusch filmlerinden alışık olduğumuz bu absürtlük, jest ve mimiklerle çok iyi yansıtılır.
Ecelinden kaçarken karşısında Nobody isminde bir kızılderiliyi bulan Blake karşılaştığı soru karşısında şaşkındır.
“Seni öldüren beyaz adamı öldürdün mü?”
“Ben ölü değilim ki.”
İsmini söylediğindeyse o şaşkınlık Nobody’e geçer. Hayatını değiştiren İngiliz Ozan William Blake’i karşısında bulduğunu sanır. Nobody için hayatı boyunca yol arkadaşı olan adama borcunu ödeme vaktidir.
“Sen bir şair ve ressamdın. Ve şimdi beyaz adamların katilisin.”
Nobody bizim için bir ayna, bilge anlatıcı rolüne bürünür fakat filmde bu role bürünen ilk kişi değildir. Trende karşısına oturan adamın anlattıkları gitgide anlam kazanır, seyircinin anlamasını sağlar. Kurgunun içindeki Blake ise hiçbir şeyden habersiz akışa kapılmaya devam eder.
Açılış sekansında ürkek, korkak, çekingen olan William Blake dönüşmeye başlar. Yeni başladığı bu hayatın çirkin, acımasız, hırs dolu hali onu da sürükler. Arkasında bıraktığı cansız bedenler git gide artar. Peşindeki beyaz adamları öldürdükten sonra Nobody’i tekrar bulur. Nobody görevinin farkındadır, onu sonsuzluğa uğurlamak. Peşindekilerden aldığı darbeler yüzünden ağır yaralı olan Blake için büyük ve sağlam bir kayık yaptırır Nobody ve vedalaşırlar. Kayık Blake’le birlikte denizde sonsuzluğa giderken varlığından haberi olan son iki kişi (Nobody ve hayatta kalan son katil) birbirlerini öldürür. Bunu iki şekilde okumak mümkün; Blake’in vedası için iz bıraktığı herkesin yok olmuş olması ya da William Blake’in arkasında hiçbir iz bırakmayıp bir efsaneye dönüşmesi, aynı şair gibi.
Filmi bu kadar özel kılan etmenlerin başında yönetmen Jarmusch’un göndermeleri geliyor. Filmdeki Thel karakterinin ismi şair William Blake’in “Book of Thel” adlı yapıtından. Aynı zamanda Blake’in peşine takılan katillerden ikisinin ismi Marvin ve Lee, Jim Jarmusch’un hastalık derecesinde bir Lee Marvin hayranı olduğunu hesaba katarsak gayet normal. Filmdeki William Blake tercihini de şairin fikirlerinin ve eserlerinin Amerikan yerlilerini yansıttığıyla açıklar ve iki William Blake arasındaki bağı seyirciye bırakır. Bildiğimiz Western yapımlarının aksine o görkemli ortamın yerini pislik ve kötülük alır Dead Man’de. Huzursuz ve tekinsiz bir ortam vardır ve herkes yeni gördüğü kişiye yargılayıcı bakışlarla eşlik eder. Film boyu bu tavrı sürdüren Jarmusch, seyirciyi konu ve müziklerle filme dâhil ederken bir yandan da yarattığı ortamla irrite eder.
Johnny Depp ise filmde kusursuza yakın bir performans sergiliyor. Bu absürt ortamdaki en doğal öğeyi canlandırması seyircinin pek dikkatini çekmemesine neden olsa da… Filmin açılışındaki ürkek, çekingen adam adım adım bir katile dönüşür. Bu geçiş öyle yavaş ilerler ki o eşiğin nerede aşıldığını düşünmek bile akla gelmez. Depp’in en özel performanslarından biri, belki de birincisi. Aynı şeyi Jarmusch sinematografisi için de söyleyebildiğimizi düşünürsek izlemeden ölünmemesi gereken filmlerden Dead Man. İyi seyirler…
“Hiç tütünün var mı?”
“Ben sigara içmem ki…”