23.05.2016

Delivery Man: En Kalabalık Aile

Delivery Man filminin, kanadalı yönetmen Ken Scott’un 2011 yılında çektiği Kanada yapımı Starbuck filminin yeniden çevirimi niteliğinde bir yapım olduğunu söyleyebiliriz. Sahne sahne incelediğimiz zaman ülkeler ve şehirler arası kültürel farklılıklar göz önüne alınarak yapılan bir-iki küçük değişiklik dışında, film orijinal yapısını koruyor. Örneğin; Starbuck filminde çocuklardan biri futbolcu olarak ünlü bir sporcuyu canlandırırken, Amerika yapımı Delivery Man’de ise bu rol basketbolcu olarak canlandırıldığı görülüyor.

Delivery Man, sperm bankasına spermlerini Starbuck adıyla bağışlayan David Wozniak’ın (Vince Vaughn) yirmi yıl sonra 533 çocuğun biyolojik babası olduğunu öğrendikten sonra meydana gelen olayları ve bu çocuklardan 142’sinin Starbuck’ın gerçek kimliğini öğrenmek için verdikleri mücadeleyi anlatıyor. David Wozniak karakterinin kendisini seyircilere “ beceriksiz “ ve “ hayatını kuramamış ” biri olarak ifade etmesini, birkaç sahnede aldığı sorumlulukları yerine getirememesinden anlıyoruz ve neden olduğunu bilmediğimiz bir sebepten dolayı birilerine yüklü miktar borcu olduğunu ve bu durumun kendisine, hatta ailesine zararı dokunduğunu minik sahne geçişlerinde görüyoruz. Sevgilisiyle olan ilişki durumu, iyi yönlerinin anlatıldığı sahneler de düşünüldüğünde, filmde David Wozniak dair bütün karakterlerin dünyaları çok yüzeysel anlatılıyor. Bu yüzeysellik Delivery Man’in film boyunca ritmini bulamamasına neden oluyor. David Wozniak’ın kendi deyimi ile çocuklarına karşı baba olarak değil de koruyucu melek olarak onların hayatlarına dahil olma durumu film içinde rutin bir hal almaya başlıyor ve izleyenler benzer olayları hızlı sahne geçişlerinde görmekten sıkılıyor.

Delivery Man, insanı şaşırtan ve düşünmeye iten alışık olmadığımız konusuyla izleyenleri gülümsetiyor; ancak David Wozniak karakterinin hem kendi hayatını hem de babalık kavramını sorgulamaya başlamasıyla manevi anlamda hissettikleri ile çocukların babalarını arayış hikayesi birleşince film dramaya dönüşüyor. Ancak filmin gücünden dolayı değil, konunun ilginçliğinden özellikle de erkek izleyiciler, acaba böyle bir durum benim başıma gelseydi ne yapardım, sorusunu kendilerine soruyorlar. Delivery Man, mahkeme sahneleriyle de sperm bankalarının bağış yapan kişilerin kimliklerini gizleme politikalarına üstü kapalı değiniyor.

Delivery Man filmi kısa süresine rağmen çok büyük tempo sorunu yaşıyor. Kurgunun, filmin ortaya çıkmasını sağlayan yaratıcı fikre eşlik edememesi ve senaryonun, karakterlerin kendisiyle veya dış etkenlerle olan çatışmalarını iyi gösterememesi ile izleyenleri filmin atmosferine sokamayıp, duygusal açıdan etki edecek gücü ortaya koyamaması filmin en büyük handikapları olarak beliriyor.

Konunun ilginçliği ve tatmin eden süresi ile insanlar Delivery Man’i izlemeye gidebilir; ama çok büyük bir beklentiye girmemeleri gerektiğini, özellikle komedi filmi olarak değerlendirilmesinin izleyenleri yanılgıya uğratabileceğini vurgulayabiliriz. Son olarak; Türkiye’de sperm bankası olmamakla birlikte, değişen yönetmelikle birlikte “ soyu korumak “ adı altında sperm veya yumurta ile çocuk sahibi olmak isteyenlere hapis yolu gözüküyor. Bu şartlar altında filmin sansüre uğramaması bile sürpriz sayılabilir. Herkese iyi seyirler ve düşünmeler.