18.05.2016

Dheepan: Göçmenler ve Travmalar

2015’in Altın Palmiye ödülünü kazanan Dheepan, Audiard’ın göçmen meselesi üzerinden, aile olma ve sorumluluk alma dertlerini de anlattığı son filmi. Sri Lanka’dan aile oldukları iddiası ile Fransa’ya göç etmeyi başaran üç farklı insanın hayata tutunma çabaları anlatılıyor filmde. Öncelikle bu konu üzerinden filme yapılan “yeni bir şey anlatmıyor” meselesi hakkında iki kelam etmek gerekir. Bu hikâyeler, dolayısı ile göçmenlerin yaşadıkları, günümüzde de artarak devam etmekte ve tazeliğini korumakta. Hal böyle olunca da birileri bu filmleri çekmeye, bu hikâyeleri anlatmaya ve farkındalık yaratmaya devam ediyor. Audiard’ın yaptığı da tam olarak bu. Hem de usta olduğu biçim konusunda yine harika bir iş ortaya koyarak…

Audiard’ın göçmen meselesine bakışı standart düzeyde. Yeni bir ülke, savaştan kaçmış olmanın verdiği travmalar ve hayatta kalma mücadelesi. Geçmişten gelen yüklerin oluşturduğu ağırlığı birbirine sarılarak halletmeye çalışmak ve yeni anılar yaratabilmek. Buraya kadar alışık olduğumuz hikâye, birbirlerini normalde tanımayan karakterlerin aile oyunlarına yavaş yavaş kendilerini kaptırmaları ile başka bir yöne de evriliyor. Dheepan, (film adını başkarakterinden alıyor) Yalini’yi gerçekten karısı gibi görmeye, arzulamaya ve kıskanıp uğrunda şiddete başvurmaya bile başlıyor. Yalini de gitmek arzusunu Dheepan’a olan sevgisi ile bastırmaya çalışıyor. Küçük Illayal ise anne ve baba şefkatinin özlemini gidermeye çalışıyor. Hissiyatsal bu durumlara ek olarak da daha evvel bilmedikleri bu rol model durumu gerçeğe yansıtırken zorlanmaya başlıyorlar. Bir sahnede Yalini, Illayal’a “Benim hiç çocuğum olmadı, çocuklara nasıl davranılır bilmiyorum” diyor ve kardeşlerine davrandığı gibi davranması öğüdünü alıyor. Bütün bu alışamama durumuna bir de zaman geçtikçe sorumluluk alma ekleniyor ve bağ arttıkça korkular da güçleniyor. Korkuların güçlenmesi sonucu da şiddete varan eylemler ortaya çıkıyor. Belki de bir aile olmayı başaracaklar ve kalan hayatları çok daha kolaylaşacak.

Audiard’ın biçimsel başarısı, içerik konusunda sıkıntı yaşansa bile tatmin edecek düzeyde. Nakış gibi işleyen, derdini fazlasıyla anlatabilen bir senaryo ve anlatıma sahip. Filmin herhangi bir yerinde –genelini bilindik bulsanız dahi- yanlış yöne sapan ya da karmaşık duran bir manevra görmek mümkün değil. Senaryo matematiğinin tıkır tıkır işlediğini söylemeliyiz. Sinematografi ve diğer görsel açılardan değerlendirildiğinde de filmin çok iyi çekilmiş olduğunu söylemek lazım. Belki de filmin en sevilmeyecek yeri olan finalinde, en harika kadraj ve çekimleri görmek mümkün.

Filmin olumsuz görülebilecek özelliklerine gelince… Bu hikâyelerin devam etmesinden dolayı, filmlerinin de çekilmeye devam etmesi gerekliliğinden yazının başında bahsetmiştik. Buraya kadar sorun yok elbette ama karakter oluşumları da maalesef her açıdan fazla tanıdık. Böyle olunca da biraz yapay duruş ve içselleştirme zorluğu izleyici için büyük sorun haline geliyor. Kendine yakın bulacağı ya da tamamen farklı olduğu için merak edeceği karakterler değiller izlediklerimiz. Bir de buna binlerce kez izlenen savaş sonrası travma durumu da eklenince seyirci biraz uzaklaşabiliyor, sıkılabiliyor. Zaten bu özellikleri ile izleyiciyi ikiye bölecek olan film, sonlara doğru irtifa kaybedip vasat bir finale de imza atınca aldığı Altın Palmiye başta olmak üzere olumlu olan her şeyi sorgulanmaya başlanıyor. Filmin iyi yanları yalnız kalmıyor ve etkileme gücü aza iniyor. Bu da epey puan düşürücü bir etki olarak zihinlere yerleşiyor.

Dheepan, her şeye rağmen Audiard sinemasını çok sevenleri yine memnun edecektir. Hikâye ve karakterlerin bilindikliği üzerinden konsantrasyonu kaybetmeyenleri de gayet iyi bir film bekliyor. Sinematografik açıdan da oldukça doyurucu olan filmden bu açılardan keyif almamak olanaksız. Ancak, esas aradığını içerikten bekleyenler biraz hayal kırıklığına uğrayabilir ve biçimsel güzellikleri de kaçırabilir. Günümüzde yoğun bir şekilde var olan savaş ve göçmenler konusunda her gün yeni haberler duyduğumuz için, filmin anlattığı birçok derdi izlerken beğensek de beğenmesek de yanı başımızda olmuşçasına hissetmememiz olanaksız.