21.02.2017
!f İstanbul: Jatten
Acımasız Dünyanın Mağdurları
Hayat bazen zor olandır. Pes ederiz, dünya üzerimize gelir. Kimse yanımızda yoktur. Hatta belki o kadar derin sorunlarımız vardır ki, dışarıdan kimse sizi anlayamaz. Sadece anladıklarını zannederler. Rikard da öyle birisi… Yüzündeki deformasyonla dünyaya gelmiş ve her sene ilk fırsatta öleceği öngörülmüş. O ise hayata tutunmayı seçenlerden biri olmayı tercih etmiş. Tutkuları onu ayakta tutan en büyük etken olmuş. Fiziksel görünümü hiçbir spor dalına uygun olmasa da o kendinden İskandinavya’da doğmanın şansıyla bir spor bulabilmiş.
İskandinavya’nın bu konuyla ne mi alakası var? Çok alakası var. Çünkü petanque sporu bu ülkelerde hatırı sayılır bir kitleye hitap ediyor. Minik merkez topa fırlatılan büyük metal toplar vesilesiyle oynanan bu oyunda, merkeze en yakın topları atan takım puanlar kazanıyor. Biraz curling sporuna benzer bir anlayışı var. Ancak ne bir süpürme, ne de buz söz konusu oluyor. Kum ya da toprak üzerinde oynanan garip bir spor bu.
Tıpki Rikard’ın durumu gibi. Çoğu zaman buzların hüküm sürdüğü bir ülkede kum ya da toprak sporuyla ilgilenmek dünyanın neresine giderseniz gidin şaşırtıcıdır. İşte Rikard’ın fiziksel sorunlarına rağmen hala hayatta kalması ve hayatında mutlu anlar yakalamasını bu spora borçlu… Üstelik kendi bulunduğu bölgenin en başarılı sporcularından biri denilebilir. Böyle bir insanın hikayesi tabii ki dümdüz işlenemez.
Masal Görünümlü Acımasız Gerçekler
Yönetmen Johannes Nyholm, dışlanmış bir insanın profilini çıkarırken sporun bağlayıcı unsurlarını ve mücadele etme adrenalini filmine taşıyor. Ana karakterinin sorunları başından aşkın denilebilir. Fiziksel görünüşü yüzünden annesi doğduğu anda ağır depresyon geçirmiş ve çocuğu görmeyi reddetmiş. Bu durumun ertesinde de olay psikoza dönüşürken oğlunu görmeyi reddetmiş. Bu bahtsız delikanlı ona kollarını açıp, arkasını kollayacak bir anneye bile sahip değil. O ise azmedip her doğum gününde annesine kendini sevdirmeye çalışıyor.
Bir çocuk annesine saf sevgiyle değer verirken, hangi annenin taş kalbi çocuğunun haykırışlarına kifayetsiz kalabilir? Ya da dünyaya getirdiği bir canlıyı daha ne kadar reddedebilir? Jatten tüm bu çığlıklara tercüme olmaya çalışan bir yapım olarak !f İstanbul’da tam da keşfedilmeyi bekleyen küçük bir hazine konumunda seyrediyor.
Yaşamak İçin Nefes Almak Yeter mi?
Böyle mucize bir yaşam hikayesini metaforlarla destekleyerek filme doğa üstü bir hava katan yönetmen, hikayesini ajitasyon yapmadan sunmaya gayret ediyor. Terk edilmiş bir çocuğun tutkusunu gözler önüne seriyor. Onun kalbi kocaman bir deve benziyor. İnsanların bakmak istemedikleri ve yanlarında istemedikleri türden… Onun ise aklında hiç kötülük yok ve bir çocuk gibi düşünüyor. Sadece annesini istiyor. Üstelik onu annesi istemese bile…
Sürekli peşindeki manevi babası Roland aynı zamanda da en iyi arkadaşı konumunda yer alıyor. Onun koruyucusu, takım arkadaşı ve arkasındaki gizli melek… Peki bir melek, annenin yerini tutabilir mi? Jatten bu soruları sormayı tercih ediyor. Kendi cevaplarını buluyor ve farklı bir dünyaya ait saflıktaki karakterinin gerçek üstü dünyasına seyirciyi davet ediyor.
Önyargılar sevgiyle düzeltilebilir mi, yoksa hayat tahammülsüz bir yabancı mıdır?
Jatten keşfedilmeyi bekleyen küçük, çarpıcı ve yürek burkan bir film…