30.05.2017
François Ozon: Normun İçinde Eritme Hali
Çağdaş Fransız sinemasının olduğu kadar uluslararası sinema arenasında da adı geçtiği her dönemde kendinden uzun soluklu sohbetler edilmesine sebep olan yönetmen: “François Ozon”. Sinemasının temellerini erken dönemde attığı kuir çatı, onun filmlerinde amaç ya da araç değildir. Yahut bu iki kavramın arasında bir şeyler bulamazsınız. Bulmaya çabaladıkça daha bir çıkmaza girer ve aslına bakarsanız bulunduğunuz noktadan hızla uzaklaşırsınız. Zira onun sinemasında olağan ile olanın güzelce yoğrulduğu bir evren vardır. Dönüp arkamıza baktığımızda bu bahsini geçirdiğimiz gördüklerimizden çok görmek istediklerimiz, bizi Ozon filmografisinde fazlaca mutlu eden yana çeker. Çünkü; onun kadrajından geçenler gündelik hayata ve onun bütün klişe yaşanmışlığına dürterek cevap verir. Ama bir manifesto ile değil. Olması gerektiği gibi, bütün doğallığı ve sessizliği ile.
Yönetmenin ilk filminden, izlediğimiz son filmine (Une Nouvelle Amie) kadar baz aldığı malzeme listesini kontrol ederek doğum gününde ona kendi damak tadında bir liste hazırlamayı uygun gördük. İşte Ozon sinemasının vazgeçilmezleri:
İlk etapta kuir çatı onun sinemasının çoğu kez gerçek anlamda çatısını tutar. Dile getirdiği öykülerinde zaman zaman bu bahçeden uzaklaşsa da biliriz ki bir gün dönecektir. (Le Temps Qui Reste – 2005)
Filmlerinde beklenen bir kapı zili yoktur. Zilin sesini duysak da ya kapının önü boştur, ya da duymadığımız bu ön hazırlık nesnesinden bağımsız birileri vardır çevremizde. İşte o beklenmedik bir soğuk duş alma hazzı yönetmenin perdenin ötesindekilere en büyük tokatıdır. (Sitcom – 1998)
Burjuvazi bir ailenin içine düştüğü karamsarlık ve debelenen ilişkiler ise yönetmenin dokunmaktan kendini alamadığı bir başka nokta. Steril şehir insanı onun kadrajında çiçekli masanın içinde sunulan tepsinin en nadide örnekleri. (Une Nouvelle Amie – 2014)
Kan, şiddet ve norm dışı ilişki seyri, Ozon’nun tıpkı diğer anlatı diyalektiği unsurlarında olduğu gibi ‘norma uygun olma hali’ni kaşıdığı bir başka nokta. (Gouttes d’eau Sur Pierres Brûlantes – 2000)
Dinlenme süresini sezdiğiniz anlar ise kanın melodrama, şiddetin ise kendini müzikal yapının kollarına bıraktığı kadın filmlerinde karşımıza çıkar. Kimilerine göre kadın benliğinde kusurlu bir anlatıcı olsa da, ara ara çıktığı bu yolculuğunda kadın ve kadına ait olan temalarda hiçte bocalamadığı aşikâr. (8 Femmes – 2002)
Karakterlerin tek bir amacı var gibidir: “Deneyim” kazanmak. Keza bunun için toplumsal karmaşaya açıklama yapma zorunlulukları yoktur. (Jeune & Jolie – 2013)
Unutmadan sık sık kapılarını çaldığı fetiş oyuncuları ve erotizmi yatakta kiminle paylaşacağı ise onun bilindik sularda bilinmeyen kalıpları, nasıl bilinir kıldığının bir temsili. (Sous Le Sable – 2000)