12.10.2017

Happy Death Day: Öldüremeyen Düşman Güçlendirir

Bir Kısır Döngü Hikâyesi…

Sinema dünyasının en büyük kusurlarından biri, neredeyse her korku projesine onay verilmesi. Korku filmleri daha düşük bütçeli işler olduklarından dolayı seyirciyi salonlara çekemeseler bile pek zarar ettirmezler. Hatta buna paralel olarak korkunun komedi ile karıştırıldığı projeler her iki kitleye de hitap ettiklerinden bir dönemin popüler türü haline gelmişlerdir. Özellikle 80’li yıllarda tavan yapan bu tür filmler, bilhassa genç izleyicinin kalbini kazanmayı başarıyor.

Bu yıl vizyona giren “Before I Fall” filmi gibi Happy Death Day de aynı tip konudan giderek kendince farklı olmaya çabalıyor. Before I Fall’da daha çok dram ve korku türlerinin sentezini görmüştük. Bu sefer bir kısır döngü filminin korku – komedi birleşimini izliyoruz. Kısır döngü filmlerinin en akılda kalan iki örneğini düşündüğümüzde ise aklımızın bir kenarında Run Lola Run ve Groundhog Day belirecektir. Happy Death Day de filmin bir noktasında açıkçası Groundhog Day’e hayranlığını açık bir dille ifade ederek Amerika’yı yeniden keşfetmediğini seyircisine itiraf ediyor.

Ne Korkutuyor ne de Güldürmeyi Başarıyor

Bazı açılardan parodiye kaçan öğeleriyle korkutmaktan çok güldürmeyi başaran yapımın konusuna kısaca göz atalım. Tree (Jessica Rothe) doğumgününde uyandığı zaman, akşamdan kaldığını düşündüğü bir güne başladığına şahitlik ederiz. Üniversite kampüsünde etkileşime girdiği insanlarla geçirdiği vakitleri görürüz. Ancak Tree günün sonunda bir cinayete kurban gider. Ancak ölmez ve aynı gün tekrar tekrar baştan başlar. Tree bu durumu lehine çevirmek adına ipuçlarına başvurup katili bulup yeni güne başlamak için çırpınır.

Bilindik bir hikâyenin farklı bir yorumuyla karşılaştığınız zaman ilk bakılan şey senaryonun tutarlılığıdır. Özellikle de kısır döngü hikayelerinde devamlılık ve tutarlılık son derece hayati değer taşır. Happy Death Day bu açıdan son derece sıkıntılı bir film denilebilir. Tüm hikaye boyunca kendi mantığının için mantıksızca hareketlerde bulunan bir senaryonun varlığı, zaten pek de albenisi olmayan bu projeyi iyice baltalıyor.

Başrol oyuncularının tecrübesiz oyunculardan seçilmesi hikâyenin içine daha rahat girebilmemizi sağlayabilecekken, oyuncuların son derece vasat altı performansları ne yazık ki filmin kalitesini düşürmekten başka bir şeye yaramıyor. Özellikle başrol oyuncusu Jessica Rothe fiziksel görünüşünün dışında bir artısının olmadığını kanıtlamaya çalışır gibi rolünde gereğinden fazla büyük oynayarak fazla mimik kullanıyor. Karakterine sempati katmak isterken tam tersi bir etki yaratarak başrolü kaldıramadığını ilan ediyor.

Film Hızlı Temposuna Rağmen Klişeleriyle Can Sıkıcı Oluyor

Film görsel açıdan bir yenilik sunamazken hikâyenin finalinin son derece zorlama olmasını bir kenara bırakalım, hukuki açıdan da tutarsız bir tablo filmin ucuz bir korku komedi olduğu gerçeğini beyinlerimize kazıyor. Filmdeki kısır döngünün yansımalarından birinde ana karakterin her şeyi doğru yaptığı bir kısımda dahi doğrularının bariz bir şekilde yanlış olması bile filmin kendinden bihaber tutumuna bağlanabilir.

Klasik prototip bir kızken bir nevi tekrarlar yüzünden katarsis yaşayan karakterin hikâyesini defalarca gördük. Film bulabildiği tüm klişeleri sanki ilk kez kendi buluş yapmışçasına seyirciye itelemeyi marifet sanıyor. Bu da filmin bırakın beklentiyi, normal nitelikleri dahi karşılamadığının bir göstergesi olarak netleşiyor. Happy Death Day’in hikâyesinin ilham aldığı filmleri izlemek belki de bu filmi izlemekten daha dolu zaman geçirmenizi sağlayacaktır.