31.05.2017

Haziran Yangını: Haziranda Ölmek Zor

“Haziran”da ölmek zor, “haziran”da adalet beklemek daha da zor…

Gazeteci ve belgeselci Gürkan Hacır tarafından çekilen “Haziran Yangını” belgeseli, Ethem Sarısülük’ün ailesinin yıllara yayılan adalet arayışını konu alıyor. 1 Haziran günü polis memuru Ahmet Şahbaz’ın gerçek kurşunu ile vefat eden Sarısülük’ün ailesi halen onurlu bir adalet bekliyor.

Bundan iki sene önce sıcak bir hazirandı… Kızılay’ın ortasında herkesin gözü önünde Ethem Sarısülük başından vurularak öldürüldü. Birkaç cümleyle anlattığımız bu olayı kelimelere dökmek kolay ama yaşamak çok güç. Mayıs ayında Gezi Parkı’nda başlayan direniş, 31 Mayıs itibariyle polisin orantısız güç kullanması ve vahşi saldırılarıyla zor bir dönemece girmişti. Ülkenin her yerinde yaşatılan zulme karşı binlerce insan protestolara devam ediyordu. Kuşkusuz protestoların en yoğun katılımlı olduğu yerlerden biri de Ankara’ydı. Kızılay Meydanında toplanan binlerce insan, kendi hayatına, yeşiline, toprağına sahip çıkmak ve yeni bir şeyler söylemek için oradaydı. Ethem Sarısülük de binlerce güzel insandan biriydi. Yeni bir hayat için oradaydı. Dayanışmayı, saygıyı ve kolektif ruhu hayatında bekli de ilk kez yaşıyordu. İlk kez yaşayan bizler ve binlercesi gibi…

Çorumlu Türkmen-Alevi bir ailenin çocuğu olan Ethem, küçük yaşlardan beri zorlu bir hayatın içindeydi. Büyük şehre göç eden her ailenin çocuğu gibi sıkıntılı ama mücadele dolu bir hayat yaşamıştı. Babası Muzaffer Sarısülük, Ethem daha altı yaşındayken onu bırakıp, doğada tek başına bir hayata başlamış, Ethem’i ve kardeşlerini anneleri büyütmüştü. Hem de nasıl bir anne, annesi öyle erdemli bir kadın ki, “Şimdi olsa yine oğlumu Kızılay’a gönderirdim” diyebilmektedir. Ethem, hem babasızdır, hem de devlet babanın üvey evladıdır. Resmi devlet söyleminin yaratmaya çalıştığı yeni Türkiyeli imajına uymamaktadır. Ötelenerek, birçok haktan yoksun bırakılarak büyür. Lise yıllarında katıldığı ilk eylem, parasız eğitim için olur. Bir üvey evlat olarak devletin gerçek evlatları!!!!  tarafından öldürülür. Belgeselde Ethem’in annesi ve kardeşleri Ethem’in hayatına ve yaşamına dair küçük ayrıntılar verirken sosyal ve politik konulardaki duyarlılığından da bahsediyorlar. Yaklaşık iki yıldır amasız bir hukuk mücadelesi veren ailesi faili devlet olan bu cinayette bir arpa boyu yol alamıyor.

“Haziran Yangını” belgeseli, kamerasını Ankara’ya çevirmesi nedeniyle yenilikçi bir Gezi belgeseli olmuş. Ancak belgeselde kullanılan görüntülere ana haber bültenlerinde her an rastlanabilir, bu anlamda bir özensizlik söz konusu. Bu özensizlik, kurguda da devam ediyor. Elde var olan az sayıda materyal işlevsel bir şekilde toparlanamamış. Belgesel sinema, sadece bir konuyu belgelemek için kullanılan bir tür değildir. Özellikle yeni belgeselcilik, estetik ve biçimsel bütünlüğü önemsemektedir. Ölüm zor, ölüm acısı daha zor, peki öldürmek kolay mı?  “Haziran Yangını” belgeseli belki bu  soruyu sormalı ve kamerayı biraz da o tarafa çevirmeliydi. Faili devlet olan bu cinayette, üç kez ateş ettikten sonra devlet babasının kollarına sarılan Polis Ahmet konuşmadıkça/konuşturulmadıkça bu olay aydınlanmaz, belgeselin, haber belgeseli niteliği kazanması için daha çok taraftan röportajlara ihtiyaç var. Çünkü belgeselde “Ethem Sarısülük” üzerinden yükselen ama bir yere varamayan bir bütünlük problemi var. Ancak belgesel, Ethem’i ve ailesini daha yakından tanımak ve süreci değerlendirmek açısından önem arz ediyor.